Türk Milleti olarak Kıymetli Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a sonsuz minnettarız.
Tarih, her milletin kendi kaderini kendi eliyle yazdığına defalarca şahit oldu. Kimi millet, başına gelen felaketlerden ders alıp yeniden doğrulmayı bildi; kimisi ise bir daha kalkamamak üzere yere kapaklandı. Türkiye, coğrafyasının zorluğundan, yaşanmış acılarından, sınırlarını aşan krizlerden aldığı dersle, savunma sanayiinde “tam bağımsızlık” idealini önce kalbine, sonra aklına kazıyan ender milletlerden biridir. Bugün İsrail’in, İran’ın hava savunmasını delip geçtiği; dünyada kartların yeniden dağıtıldığı bir dönemde, “Türkiye neden düşmedi, nasıl dimdik ayakta kaldı?” sorusunun cevabı işte bu iradede, bu birikimde ve bu vizyonda saklıdır.
I. Hafızamızda Acı Bir Tecrübe: 1990’lar ve Bir Dönemin Gölgesi
1993 yılında, olağanüstü hal bölgesi valiliği ile birlikte aynı binada olan Jandarma Asayiş Komutanlığı’nda bilgisayar kullanarak askerlik görevimi yapıyordum. O dönemde yaşadığım ve hafızama kazınan çok önemli bir olaya bizzat şahit oldum: Karargahta bilgisayar başında çalışırken, Saddam Hüseyin’in Halepçe’ye attığı kimyasal bomba sonrası yaşananlar gündeme bomba gibi düşmüştü. O saldırıdan kurtulan masum Irak halkı, can havliyle Türk sınırlarına doğru akın etmişti. Irak’ın 36. paralelinin kuzeyinde ise İngilizler kontrolü sağlıyordu. Sınırlarımıza yüz bine yakın mağdur Iraklı sığınmıştı.
Sınırda yoğun kalabalıklar kontrollü şekilde karşılanıyor, büyük bir organizasyon yürütülüyordu. Cizre Kaymakamı da bizzat sahada görev alıyor, devlet tüm imkanlarıyla seferber olmuştu. Ancak sınırın diğer tarafında bulunan İngiliz subaylar, bizim Cizre Kaymakamımızı darp etti. Bu olay Türk basınına yansıyınca, kamuoyunda büyük tepkiye neden oldu. Türk devleti, yaşanan bu saygısızlık karşısında Çekiç Güç’e ve dolayısıyla ABD’ye nota verdi ve Çekiç Güç’ün hareket sahasını Türkiye üzerinden sınırladı. Bunun ardından, Türkiye ile ABD arasında soğuk rüzgarlar esmeye başladı.
O dönem terörle mücadelede kullandığımız ABD malı Cobra helikopterlerine ait mühimmat, yaşanan diplomatik kriz nedeniyle ABD tarafından Türk ordusuna gönderilmedi. Bu durum, ordunun terörle mücadelesini ciddi şekilde sekteye uğrattı. Hareket merkezinde her gün gündem olan bu kriz, Türk ordusunu zor durumda bıraktı. Yaklaşık iki ay boyunca ABD mühimmatı gelmedi ve bu sürecin bize ağır bir maliyeti oldu. Sonrasında ABD ile bazı konularda uzlaşmaya varıldı ve mühimmat akışı yeniden başladı. O günleri yaşayan biri olarak, savunma sanayiinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğuna bizzat şahit oldum. Türkiye’nin kendi savunma sanayiini geliştirmesinin ne kadar elzem olduğunu, bağımsızlığın anahtarı olduğunu işte o günler bana en açık şekilde gösterdi.
II. Bağımlılıktan Bağımsızlığa: Stratejik Dönüşümün Kodları
Yıllar geçti, Türkiye’nin stratejik aklı ve milletin iradesi, bu kırılganlığı asla unutmadı. O günün çocukları bugün savunma sanayiinin liderleri, stratejistleri ve mühendisleri olarak, “kendi göbeğini kendi kesen” bir ülke inşa etti. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde başlatılan “Yerli ve Milli Savunma Sanayii Hamlesi”, işte bu acı tecrübenin, iradenin ve vizyonun eseridir.
Dünyanın kod savaşlarına, siber saldırılarına, hibrit tehditlerine göğüs gerecek, sadece tank ve tüfekle değil, algoritma ve yapay zekâyla da savaşan yeni bir Türkiye doğdu. İsrail’in İran’ın hava savunmasını çökerttiği günlerde, Türkiye’nin ise hava savunma şemsiyesini adım adım ördüğüne tüm dünya şahit oldu.
III. Türkiye’nin Savunma Sanayii: Küllerinden Doğan Bir Endüstri
Bugün gelinen noktada, Türkiye artık bir silah ithalatçısı değil, ihracatçısı; teknolojide takipçi değil, öncüdür. İşte bu devrimi mümkün kılan sistemlerin ve projelerin bir dökümü:
1. Hava Gücü ve Hava Savunma Sistemleri
Kaan (Milli Muharip Uçak): 5. nesil savaş uçağı projesi, Türk Hava Kuvvetleri’ne küresel ölçekte caydırıcılık sağlıyor.
Hürkuş ve Hürjet: Eğitim ve hafif taarruz uçaklarında yerli çözümlerle hava filosu güçleniyor.
Bayraktar TB2, Akıncı, Aksungur, Anka: SİHA ve İHA’larımız dünyada savaş doktrinlerini değiştiriyor. Suriye, Karabağ ve Libya’da oyun değiştiren unsurlar olarak tarihe geçti.
Koral Elektronik Harp Sistemi: Düşman radar ve iletişim ağlarını felç eden milli sistem.
SİPER, HİSAR, KORKUT, GÖKDENİZ: Uzun, orta ve kısa menzilli hava savunma sistemlerimiz; gökyüzünü Türk ordusuna açıyor, İsrail ve Batı teknolojisine alternatif sunuyor.
2. Kara Gücü
ALTAY Ana Muharebe Tankı: Yüzde 80’e yakın yerlilik oranı, modern muharebe sahasının ağır yükünü taşıyor.
Zırhlı Personel Taşıyıcılar (Ejder Yalçın, Vuran, Kirpi, Pars): Mayına, EYP’ye ve asimetrik tehditlere karşı koruma sağlayan modern zırhlılar.
Atak ve Gökbey Helikopterleri: Kara ordusunun çevikliğini ve manevra kabiliyetini artıran özgün çözümler.
3. Deniz Gücü
Milli Denizaltı (MİLDEN), Milli Fırkateyn (İSTİF), MİLGEM Korvetleri: Türk donanmasını “mavi vatan”da rakipsiz kılıyor.
TCG Anadolu Çok Amaçlı Amfibi Hücum Gemisi: Türkiye’yi deniz aşırı harekatlarda oyun kurucu ülke yaptı.
Yerli Torpido ve Füze Sistemleri (AKYA, ATMACA): Denizlerde vurucu gücü artıran milli mühimmatlar.
4. Füze ve Roket Sistemleri
BORA, TAYFUN Balistik Füzeleri: 500 km üzeri menzille bölgesel caydırıcılık.
SOM Seyir Füzesi: Hava, kara ve deniz platformlarından ateşlenebilen yüksek hassasiyetli füze sistemi.
TRG-300, TRLG-230, Kasırga Çok Namlulu Roketatarlar: Saha hakimiyetinde yeni nesil mühimmatlar.
5. Siber ve Elektronik Harp
KORAL ve REDET: Elektronik harp ve radar karıştırma teknolojileriyle dijital çağın savaşlarına hazır.
Yerli SİBER GÜVENLİK YAZILIMLARI: Tüm kritik altyapı milli çözümlerle korunuyor.
6. Lojistik ve Dronlar
Dron Sürü Teknolojileri: Dünya çapında ihracatı yapılan, sahada kanıtlanmış sürü dronlar.
Milli Motorlar (TEI, TUSAŞ Motor): Dışa bağımlılığı sona erdiren, savunma araçlarının kalbini yerli olarak üreten devrim.
7. Diğer Kritik Projeler
Milli Uydular (GÖKTÜRK, TÜRKSAT, İMECE): Uzayda da söz sahibi bir Türkiye.
Lazer Silahları ve Mikro Uydu Sistemleri: Geleceğin harp teknolojilerine yatırım.
IV. İhracat, Ekonomik Zorluklar ve Küresel Prestij
Türkiye, ürettiği bu sistemlerle sadece kendi güvenliğini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ihracat şampiyonu oluyor. 2023 yılı itibariyle savunma ve havacılık ihracatımız 5,5 milyar doları aştı. Türk SİHA’ları bugün 40’a yakın ülkede; tanklarımız, zırhlı araçlarımız ve mühimmatlarımız Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Latin Amerika’ya kadar ihraç ediliyor. Özellikle Bayraktar TB2 ve Akıncı SİHA’ları; Polonya, Katar, Ukrayna, Azerbaycan, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ülkelere teslim edildi ve sahada rüştünü ispatladı.
Ekonomik zorluklar, döviz baskısı, ambargolar… Evet, bunların hepsi var. Ama bağımsızlık, konfor alanından vazgeçmeyi gerektirir. Türk milleti, geleceğin güvencesi için bugünün fedakarlığını gözünü kırpmadan yapıyor. Dostlarımıza güven, düşmanlarımıza korku salan bir ordu, ancak yerli sanayiyle, yerli akılla, yerli iradeyle kurulur.
V. Savunma Sanayiinin Stratejik ve Toplumsal Etkileri
Bugün, 1990’lardaki gibi “ABD mühimmatı gelmezse ordu durur” diyen bir Türkiye yok. Savaşın şok dalgası bölgemizi vurduğunda, İran gibi bir ülkenin hava savunması saatler içinde çökertilirken, Türkiye’nin hava sahası ve siber altyapısı dimdik ayakta. Çünkü sistemlerimiz bize ait; kodları, yazılımı, mühendisliği ve stratejisiyle yüzde yüz Türk malı. Genç mühendislerimiz, lise çağındaki öğrencilerimiz, üniversitelerimizdeki AR-GE merkezleri, girişimciler ve iş insanları, bu başarı hikayesinin gerçek kahramanlarıdır.
Savunma sanayiindeki bu dönüşüm, sadece askeri güçle sınırlı değil. Yazılım, elektronik, makine, motor, kompozit ve ileri malzeme teknolojilerinde de büyük bir ekosistem doğdu. Bu sektör, yüz binlerce gence yeni iş alanı, yüksek teknolojiye erişim ve küresel rekabet imkanı sundu.
VI. Sonuç: Kaderimize Kazıdıklarımız, Geleceğimizi Yazar
Türkiye, bugün geldiği noktada; geçmişin acılarını unutmayıp, geleceğin kodlarını kendi elleriyle yazan, özgüveniyle, cesaretiyle ve azmiyle bölgesinde lider, dünyada oyun kurucu bir devlettir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, “yerli ve milli” savunma sanayi vizyonu; hem milletimizin gönlünde, hem de dünyanın stratejik dengesinde silinmez izler bıraktı.
Evet, ekonomik olarak zor günler geçirebiliriz. Ama “bekası olmayanın refahı olmaz” gerçeğini asla unutmadık. Bugün, “Türkiye kendi uçağını, tankını, topunu, füzesini, yazılımını, uydusunu, dronunu üretiyor” diyebiliyorsak; bu, on yıllarca süren bir mücadelenin, azmin, sabrın ve vizyonun eseridir.
Yarın daha güçlü, daha güvenli ve umutlu bir Türkiye için çalışmaya, üretmeye ve geleceğimizi kendi ellerimizle kazımaya devam edeceğiz. Çünkü kader; cesurların, çalışanların ve inananların yanında yazılır.
Kıymetli Recep Tayyip Erdoğan Beye şükranalrımız ile…
Saygılarımla
Taşkın Koçak