İnsanlık var olmuş olalı; “ölümsüzlük tutkusu” ile “ölüme çare bulmak” için çok araştırmalar yapmıştır. Geçmişte nice krallar, nice imparatorlar, nice zenginler ve nice bilim adamları ölmemek için birçok çareler aradılar, maalesef başaramadılar.
Tarihte bilinen ilk “ölümsüzlük arayışı hikâyesi” Mezopotamya’da yaşamış Sümer kralı Gılgamış’ın hikâyesidir. Gılgamış destanı olarak da bilinen bu hikâye, çok fazla mitoloji ile dolu ve aklın sınırlarını zorlayan bir efsanedir. Gılgamış tüm çabalarına rağmen, ölümle olan savaşında yenilmiş ve geriye sadece efsanevi hikâyesi kalmış.
Yine çok önemli bir şahıs olan; yeryüzünde 40 milyon civarında insanı katleden Cengizhan geliyor ki, o da çok mücadele etmiş, fakat Cengizhan da ölümün elinden kurtulamamış.
David Rockefeller parasının gücü ile birkaç organını birçok defa değiştirdi. Buna rağmen 100 yaşına kadar yaşayabildi. Net olmamakla birlikte, bazı haber kaynakları, Rockefeller’in organlarının değişmesinden sonra 200 yaşına kadar yaşayacağı konusunda haberler yaptılar. Ama o da ölüme teslim oldu.
Tüm bu çabaların hepsi nafile oldu. Bu tutku; inanç noktasında zafiyeti olan, özellikle Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar tarafından benimsendi ve arzulandı. Birçok yöntemler, çeşitli teknikler ve çeşitli ilaçlar denendi. İnsan ömrünü uzatma çalışmaları sürekli devam etti…
Nihayetinde 19. yüzyılın ortalarına doğru Robert Ettinger insan bedenini dondurma sistemi olan Cryonics yöntemini buldu. Bu yönteme, öncelikle çaresi bulunmayan hastalıkları olanlar başvurdu. İstekleri; ileriki zamanlarda hastalıklarına çare bulunduğunda uyandırılarak, tedavi edildikten sonra hayatlarına kaldıkları yerden devam etmekti. Sonrasında bu işlem birçok kişi tarafından talep edildi. Fakat uyanıp uyanmayacaklarının tam bir garantisi olmadığı gibi, dondurulan şahıslar uyandırıldıklarında vücutlarının dondurulma öncesindeki fonksiyonlarını koruyup korumayacağı da henüz net değil. Ayrıca bilinçlerinin ne kadar yerine geleceği o da bir muamma.
Hepsi bir tarafa uyansalar dahi, yine ölecekler. Günümüzde ABD ve Rusya’da üç firmada, 300’ün üzerinde kişi dondurulmuş halde ve uyandırılmalarını bekliyorlar. Dünyada Cryonics yöntemine başvuran binlerce kişi ve hatta bekleyenler arasında Türkler de var.
Başvuranlar biyolojik olarak ölümlerini bekliyorlar, ardından dondurulacaklar. Cryonics sistemi ölümsüzlükten ziyade, ölümü erteleme amacı anlamına geliyor.
Ölümsüzlüğe kafayı takan belli çevreler için daha fazlası lazımdı. Birçok çalışmalar ve araştırmalar yapıldı ve hâlâ devam etmektedir.
Bu çalışmalar; biyolojik bedenin ömrünü uzatmak için yaşlılık geni üzerinde genom teknolojisi ile yapılan araştırmalar, hücre yenilenmesi ve transferi, bu alandaki ilaçların geliştirilmesi ve 3D yazıcılar ile yapay organlar üretme teknolojisi vb. çalışmalar.. Tüm bunların insanının hayatına neler katacağını, ya da katmayacağını hep birlikte göreceğiz.
Bu araştırmaların dışında Transhümanizm akımı ile “yarı insan yarı makine (cyborg)” olma yolunda hayli mesafe alındı. “Teknolojik tekillik” olarak da anılan bu akım, insan vücudunu teknolojik olarak yapay uzuv ve organlar ile destekleyerek hastalıklara ve kazalara karşı koruma altına almak suretiyle, kısmen de olsa hayat süresini kendince artırma amaçlı bir çabadır. Bu teknoloji; insanın bilişsel ve fiziksel özelliğini artırdığı gibi, beşeri hesapla ömrünü uzatıyor gibi görünebilir ama bu da ölümsüzlüğe çare değildir.
Biyolojik bedenin sonlanmasının ardından, hayat devam edebilir mi? Peki, bu nasıl olacak? Biyolojik beden ölünce, yerine nasıl bir vücut ile devam edilecek? Bu konuda Rus zengin Dmitry Itskov, kendi beyninin haritalamasını teknoloji ile sağlayarak, bilincini bilgisayara aktarmayı planlamaktadır. Bu proje şu an başlamış olup, 4 aşamadan oluşmaktadır. Itskov, 2045 yılına kadar bu aşamaları bitirip, ölmeden önce bilincini kendi suretindeki humanoid (insansı) bir robota nakil etmeyi, yani avatarını yapmayı planlamaktadır. Itskov son olarak humanoid makineden kurtularak, bilincini kendi suretindeki holograma aktaracağını ve bu şekilde ölümsüzleşeceğini(!) düşünmektedir.
Ölümsüzlük için yapılan çalışmaların sonu nereye varacak, şu an kestirmek çok mümkün değildir. Bütün bunlar, insanlık için ahlaki birçok sorunlar ve sıkıntılar meydana getirecektir. Örnek olarak cryonics işlemi ile 150 yıl sonra bir insan uyandırıldığında, diyelim ki tüm vücut fonksiyonları tam olarak çalışsa ve hayata döndürülse, sonra nasıl bir ortam ile karşı karşıya kalacak? Ailesinden, akrabalarından ve dostlarından hiç kimse kalmamış, yalnız başına, tanımadığı bir ortamda ne yapacak ve nasıl sosyalleşecek? Büyük ihtimalle bir müddet sonra ötanazi isteyecektir.
Gelelim “avatar” düşüne.. Kendi avatarını yaptıran bir şahıs, kopya bilinci ile bir makine içinde sıkışmış olarak, ruhsuz bir şekilde uzun yıllar nasıl hayatını sürdürecek ve bu şekilde bir hayatın gayesi ne olacak? Bilim çevreleri ve uzay çalışmaları yapan merkezler, bu tür araştırmaları özellikle yıldızlar arası seyahatlerde kullanmayı planlamaktadırlar. Uzay; insan ve bedeni için düşman bir yerdir. Uzay şartlarına ancak; genom teknolojisi ile mutasyona uğramış farklı insan formu veya insan- makine karışımı cyborg ya da humanoid robot avartarlar dayanabilecektir. Bunların dışında “Avatar olmayan humanoidler de bu alanda kullanılabilir. İlla insan ile eşleştirmeye gerek var mı?” diye düşünüyorum.
Hepimizin en değerli varlığı olan bedenimizin dünya hayatı anlamında yok olması, gerçekten çok acı bir durum ama, kaçınılmaz bir son ve elden hiçbir şey gelmez. Ölüm; evreni, bildiğimizi ve bilmediğimizi yaratan Allah’ın yasasıdır. Bu yasaya müdahale şeklen mümkün olsa da, ruhen mümkün değildir. Çünkü Allah, o alanı insana kapatmıştır. İnsan genlere ve bilince müdahil olabilir ama ruha asla ulaşamayacaktır. Bu nettir. Ruhun bilgisi kilitli ve anahtarı yalnız Allah’ın elindedir. Tabii ki insan sağlığının gelişimi için yapılan çalışmalara karşı değiliz. Ama ölümsüzlük; teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insan için hiçbir zaman gerçek bir insan ruhu ile orijinal olmayacaktır. Bu alanda çalışanlar bu tür avatarları, cyborgları ve hologramları yapacaklarını görmekteyiz. Bu teknolojiler bizim elimizde ve kontrolümüzde değil. Bu sebeple müdahalemiz çok zor. Ancak yapılacaklara karşı da birçok alanda hazırlıklı olmamız lazım. Aksi takdirde varlığımız tehdit altında olacaktır.
Bütün bunların karşısında Allah, bu olan bitenlere ne kadar izin verecek; onu da bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şu ki, insan sınırlarını zorlamak istiyor!
“Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız.” (AHZAB/16) Bu ayet; “aslında kısmen de olsa insanın bu alandan, zorlama ile faydalanacağına işaret etmektedir” diye yorumlanabilir.. Fakat ne olursa olsun “netice değişmeyecek” diyor.
Yine diğer bir ayette; “De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.” (CUM’A/8)
İnsan ölümle başka bir boyuta geçeceğini bir anlasa, birçok yönden daha mutlu olacaktır. Tabii ki bu inançsızlar için kolay bir şey değil. İnanan insan için ölüm; varlığın sonu değil. Yeni ve sonsuz bir hayata geçişin kapısıdır.
“Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriyodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.” (HAC/5)
Allah hepimize hayırlı hayat ve hayırlı ölümler nasip eylesin, ölümsüzlüğü hedefleyenlere ise iman ile tanışmayı nasip etsin.