Taşkın Koçak

İhracatın Geleceği Teknolojinin Eğitim İle Buluşmasına Bağlıdır.

Yıl 1995.. Kocaeli Ticaret Odası’nda, Gümrük Birliği ile alakalı bir sempozyuma davet edilmiştim. Bir üniversiteden gelen akademisyenler ve bürokratlar, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne entegrasyon süreci ile alakalı olarak oda üyelerini bilgilendireceklerdi. O yıl; 23 yaşında, bir şirketin ortağıydım ve şirketimizin adına programa katılmıştım. Program öncesi salondaki davetlilerin konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. Birçoğu çok mutlu ve umutlu bir şekilde birbirleri ile konuşuyor, “bundan sonra çoluk çocuğumuzun hayatı ve geleceği değişecek, Gümrük Birliği büyük bir kazanım, çok sevinçliyiz” diyorlardı.

Programın birinci arasından sonra, birkaç kişi hocalara, “Türkiye’nin ihracatta karşılaşacağı bazı sorunları” hakkında sorular sormaya başladılar. Derken programın konusu farklı bir yöne doğru evrildi. Program konusunun bütünlüğünün dışına çıkmadan, bazı olumsuzluklardan söz edilmeye başlandı. Bu durum benim için bir fırsat olmuştu. Akademisyenlere ve bürokratlara dedim ki:-Hocam sizlere birkaç sorum var; Türkiye 94 yılında ne kadar ihracat yaptı?Biraz şaşkın bir eda ile “18 milyar dolar” dediler.-Peki, Singapur’un 94 yılı ihracat değerlerini biliyor musunuz?“Yok bilmiyoruz ama, her halde Türkiye’nin iki katı kadar vardır.” dediler.-Ben söyleyebilir miyim? dedim.“Buyurunuz” dediler. -4 katı, 97 milyar dolar, dedim.

Şaşırdılar, sonra bir daha sordum:-Hocam Güney Kore’nin geçen yılki ihracat değerlerini biliyor musunuz, 95 milyar dolar civarı, dedim.Hocalar yine şaşkınca salona ve bana bakmaya başladılar, devam ettim.-Tayland’ın 94 yılı ihracatı 45 milyar dolardır.
Ardından:-Hocam Singapur’un yüz ölçümünün kaç km² olduğunu biliyor musunuz?“Tam bilmiyorum, küçük bir ada ülkesi” dediler.-721 km² ve bizim Kandıra ilçemizden daha küçük bir devlet. Kandıra’nın yüz ölçümü 933 km². Kandıra’dan küçük bir ülke, bizim dört katımız kadar ihracat yapıyor ve bu beni çok üzüyor, sizce de üzücü değil mi, diye sordum.“Kesinlikle” dediler.
Devam ederek, “Türkiye ile bu ülkeleri mukayese edersek; Türkiye, Avrupa, Afrika ve Asya’nın kesişim noktasında ve dünyanın merkezinde. Türkiye’den 3 saatlik uçuş süresi ile 40 ülkeye ulaşılabilmekte, ayrıca üç tarafı denizler ile kaplı ve önemli bir boğaza sahip” dedim.
“Ayrıca yer altı zenginlikleri, bereketli toprakları olan bir ülke ama, ihracatımız yerlerde sürünüyor” dedim.. Salonda kısa bir duraklama oldu. Sonrasında bir şahıs, “Kardeşim, bu toplantının insicamını neden bozuyorsunuz?” diye bana seslendi.
“Biz Gümrük Birliği’ni konuşuyoruz. Bu bizim yıllardır hayalimizdi” dedi.
Bana sataşan şahıs konuyu farklı yöne çekmek isteyince, katılımcılardan bir hoca bana destek olarak, o şahsa;Beyefendi bir dakika.. Arkadaşımız doğru diyor. Halimize bakıp üzülmemiz ve bunu dert edinmemiz lazım, dedi.
Saydığım bu ülkelerin dışında bir de Çin var ki; 1994 yılında 120 milyar dolar olan ihracatı 2019 yılı itibarı ile 2,6 trilyon dolar. Ülkemizde 3,5 milyon KOBİ, 1,8 milyon esnaf, ayrıca on binlerce büyük ölçekli şirketler ve kooperatifler var. Tüm bu işletmelerin yalnızca 78 bin civarı ihracat yapabilmekte ve bu oran Türkiye için çok düşük bir değer. Eğer ihracat değerleriniz ve buna bağlı olarak merkez bankanızın döviz rezervleri yüksek ise, siz güçlü bir devlet ve güçlü bir ekonomisiniz. Aksi takdirde bundan söz etmek mümkün değil. Türkiye’nin ihracatını artırmak için birçok devlet kurumu ve özel sektör kuruluşları mücadele ediyor ama, yine de yetersiz.. Ne yaparsak yapalım, sorunun kaynağını tespit etmeden bu cendereden çıkamayız.
İhracatımızı artırmamız için; başta eğitim olmak üzere birçok konuda köklü değişimlere gitmemiz gerekmektedir. Bunlardan en önemlisi ise eğitimdir. Birkaç yıl önce eğitim ile alakalı bir konferansa, katılımcı akademisyen dostlarım ile birlikte gitmiştim. Konferans bitiminde bir hocamız bana, “iş adamı olarak gençlere nasıl bir tavsiyeniz olur veya ne söylemek istersiniz” diye ricada bulundu.
Memnuniyetle kabul ettim.
Salonda yaklaşık 600 öğrenci vardı. Gençlere “gelecekte seçeceğiniz meslekleriniz ile alakalı birkaç sorum olacak” dedim.
Ve ilk sorumu sordum: “İçinizden doktor olmak isteyenler ellerini kaldırabilir mi?”
Salonda bulunan öğrencilerin dörtte birlik kısmı ellerini kaldırdılar.
Ardından sırası ile polis, öğretmen ve asker gibi meslekleri sordum. Yine birçok genç elini kaldırdı.
Son olarak “İçinizden sanayici, iş adamı, girişimci, startup veya ihracatçı olmak isteyen var mı?” diye sordum. Kalkan el sayısı üçü geçmedi.
Bu durumu gören hocalar da ben de şaşırmıştık. Program sonrası hocalar ile olan sohbetimizde, “İşte sorunumuz bu. Bizler bu alanı ihmal ediyoruz” dedim.
“Okullar ve aileler, çocukları memur olmak üzere yetiştirmektedirler ve toplumun geneli bu hal üzeredir” dedim.
“Mahiyet ve istidat itibarıyla her şey ilme bağlıdır” gerçeğinin hakikati için, hayatımızda ve özellikle eğitimde köklü değişiklikler yapmamız gerekmektedir.
Osmanlı güvenlik gerekçesiyle gayrimüslim (azınlık) vatandaşlarına devlet yönetiminde ve bürokraside yer vermemiş, bu alanlara Müslümanları görevlendirimiştir. Elbette bu doğru bir yöntemdir, fakat ipin ucu kaçmış ve herkesin bu alana yönelmesini engelleyememiş, sonuçta gayrimüslimlerin zengin olma yolları olan zanat ve ticaretin büyük çoğunluğu gayrimüslimlerin eline geçmiştir.
Müslüman tebaa ise, tamamen memurluk ve amirliğe gözünü diktiği için, zanat ve ticaret gerilemiştir.
Hatta halk arasında dolaşan sözlerde bile “Benim çocuğum büyüyünce bey, paşa olacak” tabiri; bu sosyal realiteye işaret eder niteliktedir.
Günümüzde de maalesef, aynı zihniyet devam etmekte olup, sanayi ticaret, ihracat ve teknoloji ihmal edilmektedir. Oysaki ekonominin sanayi, ticaret, ihracat, girişimcilik ve teknoloji üzerine bina edilmesi gerekiyor. Tabii ki her meslek önemli ve kıymetli. Ama ülkeyi ekonomik olarak ayağa kaldıracak olan; iş adamları ve girişimcilerdir.
Bu hususta dünyanın farklı ülkelerinin eğitiminde kullandığı bir model olan STEM üzerinde durmalıyız.
STEM, bilim (science), teknoloji (technology), mühendislik (engineering) ve matematik (mathematics) kelimelerinin İngilizce baş harflerinin birleşiminden oluşmaktadır. STEM modeli bilimi, teknolojiyi, mühendisliği ve matematiği bir bütün olarak öğrenme metodudur. STEM modeli ile öğrenciler eğitimde inovasyon ile; sorgulayan, araştıran ve katma değeri yüksek ürünleri ortaya çıkarma becerilerini kazanabilecekler. Bu sistem birçok ülkede kullanılmakta olup; ABD, Güney Kore, Finlandiya, Kanada ve Çin gibi devletler, bu modelden istifade ederek olumlu sonuçlar almış durumdalar. Bizler bu modele imanı ve girişimciliği de eklersek, daha güçlü olacaktır. Yani İGSTEM: İmanlı Girişimci, Bilimsel, Teknolojik, Mühendislik ve Matematik.
Bu modele ek olarak okullarımıza sanayici, üretici, ihracatçı, girişimci ve startup derslerini de seçmeli olarak koymalıyız. Bu derslerin amacı; çocuklara müteşebbis olma bilincini kazandırmak olmalıdır. Ayrıca bu derslere okul dışından iş adamları, sanayiciler, ihracatçılar, girişimciler ve startuplar girmeli.
Teknoloji transferi ile imal etmiş olduğumuz teknolojik ürün sayısı çok az. İhracatımızın toplamında; % 3,5 civarında teknoloji ve bilişim ürünleri bulunmaktadır. Bu değer çok yetersiz. İhraç ettiğimiz ürünlerde ithal girdisi oranını azaltacak çalışmaların yapılması gerekiyor. Üretimde ithalata en fazla bağımlı sektörlerin tespit edilmesi ve o ara ürünlerin ülkemizde üretilmesi için çalışma yapılması lazım. Sanayi sektörünün ithal girdi bağımlılığını azaltmamız elzemdir.
İhracatımızın başlıca sorunu; sadece teknolojik ürünler değil, aynı zamanda diğer birçok sektörleri de dikkate almak zorundayız. Özellikle tarım, hayvancılık, maden ve kimya sanayiinde de çok önemli çalışmalara ihtiyacımız var. Yazımızın konusu “teknolojik ürünlerin ihracatı” olduğu için, diğer sektörlere girmedik.
Dengeli büyüyen, adaletle güçlenen, kendi kendine her konuda yeten, milli ve manevi değerlerine sözde değil özde bağlı, tüm mazlumlara ve insanlığa kol kanat gerebilen güçlü bir Türkiye; artık hayal değil! Sadece ödevlerimizi yapabilirsek, tüm şartlar şu an lehimizedir. İlahi kaderin ve bahtımızın döndüğü; rüzgârın lehimize estiği bir zaman diliminde, fırsatları kaçırmadan, ihmallerimizi amale tebdil ederek geleceğe koşmamız ümidiyle…
Selam ve Dualarla…

Facebook
Twitter
Telegram
WhatsApp
Email

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir