İbn Sînâ’dan Aquinas’a Hristiyan Batı’nın Akıl ve Vahiy İmtihanı

Tarih, aslında cevabını arayan, suskun soruların arenasıdır. Bu sorulardan biri de şudur: “Neden İbn Sînâ’nın akıl ile vahyi uzlaştıran fikri, Batı Hristiyan dünyasında Aquinas’la başladığı yolu tamamlayamadı?” Meseleye yüzeyden bakarsak, Thomas Aquinas’ın Katolik dünyasında devrim yaptığını söyleyebiliriz. Ancak derinlere indikçe, görüyoruz ki; bu yolculuk tam anlamıyla bir zaferle sonuçlanmadı. O halde, neden?

Akıl ve Vahyin Birlikteliği ile İbn Sînâ’nın Büyük Sıçraması

Önce rotamızı İbn Sînâ’nın dünyasına çevirelim. O, çağının ötesine geçen bir zihin. Onun için akıl, Allah’ın insana bahşettiği en büyük nimet; vahiy ise insanı maddi ve manevi kemale ulaştıran ilahi bir rehberdi. Ne sadece aklı merkeze koydu, ne de vahyi soyut bir kutsallıkla sınırlandırdı. “İnsan aklıyla ulaşabileceği her yere gitmeli, ulaşamadığı yerde ise vahyin rehberliğine sığınmalı” dedi. Akıl ve vahiy onun felsefesinde iki ayrı kutup değil, birbirini tamamlayan, iç içe geçmiş bir hakikat ırmağıydı.

İbn Sînâ’nın mirası, Endülüs’ten Haçlı Avrupa’sına kadar uzandı. Onun “zorunlu varlık” fikri, “sudûr nazariyesi”, aklın ve sezginin birliği… Her biri Batı’nın düşünce evreninde bir deprem etkisi yarattı. Ama asıl etki, 13. yüzyılda, skolastik düşüncenin zirve noktasında ortaya çıktı: Thomas Aquinas.

Thomas Aquinas ve Skolastiğin Dorukları

Thomas Aquinas, Hristiyan dünyasının filozof papazı… İbn Sînâ ve İbn Rüşd’ün eserleriyle yoğrulmuş bir zihin. Aristoteles’in mantığını ve İslam filozoflarının metafiziğini Hristiyan dogmasıyla barıştırmaya çalıştı. “Aklın ışığıyla Tanrı’yı bilmek mümkün; ama vahiy olmadan, kurtuluş mümkün değil,” dedi. Kendi ifadesiyle, iman ve akıl ayrı ama çatışmaz iki yoldur. Beş Yol (Quinque Viae) adlı argümanlarıyla Tanrı’nın varlığını akılla ispat etmeye çalıştı.

İlk bakışta Aquinas’ın zaferi kesin gibiydi. Kilise onun görüşlerini kabul etti, “resmi” felsefe haline getirdi. Lakin asıl hikâye burada başlıyor…

Neden Başarısız Oldu? Akıl ve Vahyin Kopuşu

Aquinas’ın sistemini yarım bırakan temel sebep, Batı Hristiyanlığının vahiy ile akıl arasındaki “mesafeyi” hiçbir zaman tam anlamıyla kapatamamasıydı. Çünkü Katolikliğin temelinde “gizem”, “dogma”, “imanın sırrı” esas alınmıştı. Kilise, inancı aklın sınırlarının ötesine taşıdı ve “iman akıldan üstündür” dedi. Böylece, Thomas’ın özenle kurduğu denge bir anda sarsıldı. Kilise, teolojiyle felsefeyi, inançla bilimi aynı masada tutamadı.

İbn Sînâ’nın sisteminde ise vahiy, aklı sürekli besleyen, onu canlı tutan bir ilahi ışıktı. Vahiy ve akıl; birbirinin alternatifi değil, müttefikiydi. Oysa Batı’da, Aquinas’tan sonra gelen kuşaklar, aklı dogmanın emrine vermekle kalmadı, zamanla aklı büsbütün özgürleştirip imanı bir kenara bıraktı.

Aydınlanma dönemi geldiğinde, bu defa akıl öne geçti; Kilise’nin bağlayıcılığını reddetti. Rasyonalistler, skolastiğin “ikiliğini” ortadan kaldırmak için, vahyi ve dogmayı tamamen dışladı. Yani ne vahyin rehberliğinde bir akıl, ne de akılla barışık bir vahiy kaldı. Hristiyan skolastiği, felsefi açıdan “güvensiz bir evlilik” yaşadı ve bu evlilik uzun sürmedi.

İslam Dünyasında Durum Neden Farklıydı?

İslam dünyasında ise, asırlar boyunca felsefe ve vahiy, zaman zaman çekişse de, aynı masada konuşmayı başardı. Akıl ile nakil arasında gerginlikler oldu, ama hiçbir zaman Batı’daki gibi radikal bir kopuş yaşanmadı. “Akıl Allah’ın kandili, vahiy ise ışığıdır,” denildi. Hem kelamcılar, hem filozoflar, hem de sûfiler bu dengeyi farklı şekillerde yaşattı. Batı’nın ise bu derinliği yakalayamamasının sebebi, Hristiyan dogmasının akla tanıdığı alanın darlığı ve inancı daima “gizem” perdesiyle kuşatmasıydı.

Sonuç: Yarım Kalan Bir Medeniyet Projesi

Neticede; Thomas Aquinas’ın skolastik sentezi, Batı dünyasının büyük düşünce atılımı olarak kalırken, tam bir başarıya ulaşamadı. Çünkü ne akıl tam anlamıyla özgürleşti, ne de vahiy bütünüyle insan aklıyla barışabildi. Bu yüzden bugün Batı, aklın çölünde kaybolmuş, vahyin pınarına susamış bir uygarlık olarak yoluna devam ediyor. Oysa Doğu’da, hâlâ “akıl ile vahyin beraber yürüdüğü” o kadim yolun izleri sürüyor. Bu izleri takip edenler için ise yeni bir medeniyet inşası hâlâ mümkün…

Saygılarımla
Taşkın Koçak

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir