Gönül Diliyle Konuşmak, Sözde Hikmet, Üslupta Merhamet

Sevgili dostlar,

Hayatın akışında her birimiz, her sabah uyandığımız andan itibaren çevremizle türlü etkileşimlere giriyoruz. Bazen en yakınımızdaki insanla tatlı bir sohbet, bazen iş yerinde kısa bir selamlaşma, bazen de trafikte yan araçta bekleyen yabancıyla göz göze gelmeler… İletişim bu kadar zengin ve katmanlı olunca, insana dair en önemli değerlerden biri de “nasıl konuştuğumuz” hâline geliyor. Hele ki gönülden iletişim dediğimizde, mevzu bambaşka bir derinlik kazanıyor. Çünkü söz yalnızca kelimelerden ibaret değil; ardında yüreklerin titreşimi, niyetin rengi, bakışların sıcaklığı var.

Aslında gönül dili meselesine sadece günümüzün iletişim sorunlarına çözüm arayan bir perspektiften bakmıyoruz. Tarih boyunca hem Doğu’da hem Batı’da birçok bilge, bu işin ehemmiyetini vurgulamıştır. Örneğin, İslam’ın altın çağında yaşamış filozoflarımızdan Farabi, insanın erdemli bir toplum inşası için karşılıklı anlayış temelli bir diyalog kurulmasını öne çıkarmıştır. Ona göre “erdemli şehir” (el-Medînetü’l-fâzıla), ancak insanların birbirini doğru şekilde anlaması ve hakikati gönül zemininde paylaşmasıyla mümkündür. Yine İbn Sina, tıbbî metinlerinde ruh sağlığına değinirken, insanın duygusal bütünlüğünün önemini işaret eder. Ruhsal çalkantıların, öfke veya kaygının, iletişimi de nasıl dengesizleştirdiğine sebep olduğunuda belirtir.

Batı filozoflarına baktığımızda, diyaloğun gücünü en iyi anlatanlardan biri olarak Sokrates’i anmadan geçmek olmaz. Onun “soru sorma” ve “karşılıklı anlayışı artırma” üzerine kurulu yöntemi, aslında insandan insana köprü kurmanın temel örneklerinden biridir. Aristoteles ise “Altın Orta” öğretisiyle bize, davranışlarımızda ve üslubumuzda orta yollu olmayı öğütler. İletişimin de en sağlıklı hâli, bir denge gözeterek, ne çok saldırgan ne de çok pasif olmadan gerçekleştiğinde ortaya çıkmaz mı zaten? Bir başka örnek olarak İmmanuel Kant’ı ele alırsak, onun “İnsanı asla sadece bir araç olarak görme, her daim bir amaç olarak gör” ilkesi, her türlü etkileşimde karşımızdakini saygın bir özne kabul etmeye dair çok kıymetli bir rehber niteliğindedir.

İslâm düşüncesi içinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Yunus Emre, “gönül dilini” belki de en güzel anlatan isimlerdir. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde sık sık karşımıza çıkan, merhamet ve hoşgörü temelli yaklaşım, iletişimin özündeki şefkat boyutuna ışık tutmaktadır. “Gel, ne olursan ol yine gel” deyişi, insanı kapsayıcılıkta zirveye davet eder. Yunus Emre ise şiirlerinde “Gönül Çalab’ın tahtı” diyerek kalbin mukaddes bir mekân olduğundan bahseder. Dolayısıyla kalpten kalbe kurulan bir iletişimin, insanın en derin manevî yönünü harekete geçirdiğini görürüz. Gazâlî de insandaki ruhsal ve bedensel katmanları incelerken, “kibir, öfke, haset, bencillik” gibi duyguların iletişimi nasıl bozduğunu ve bu duygulardan arınmanın yolunun da kalbî olgunluktan geçtiğini anlatır. İbn Rüşd, rasyonalite ve inanç arasında denge kurmaya çalışırken, anlamak ve anlaşılmak için “aklî” yanımız kadar “manevî” bakış açımızı da dikkate almamız gerektiğini belirtir.

Bugün baktığımızda, tüm bu düşünceler modern iletişim bilimlerinde de yankı buluyor. Örneğin, şefkat temelli terapilerin önde gelen isimlerinden Marshall B. Rosenberg, Şiddetsiz İletişim (Nonviolent Communication) yaklaşımında empatinin, insanları bir arada tutan en güçlü tutkal olduğunu söyler. Araştırmalar, samimi bir empati gösterildiğinde, beynimizin tehdit algısından çıkıp iş birliğine daha yatkın hâle geldiğini gösteriyor. Yani özetle, kaba, yıkıcı veya suçlayıcı bir üslupla konuştuğumuzda, karşımızdakinin savunma mekanizmalarını harekete geçiriyor ve diyaloğu neredeyse imkânsız kılıyoruz.

Peki, biz bütün bu bilgileri gündelik hayatta nasıl kullanabiliriz? Örneğin, evliliklerde ya da yakın ilişkilerde taraflar öfkeyle söylenmiş bir söz yüzünden anında incinebiliyor. Öfkemiz varsa bile, önce onu tanımak, yönetmek ve yıkıcı bir ifadeyle dile getirmemek esas. Karşımızdakinin hatasını göstermek yerine, “Beni üzen şu davranışın oldu, kendimi değersiz hissettim” diyerek duyguyu sahiplenmek, suçlama yerine duyguları paylaşmak, çok daha yapıcı bir kapı açıyor. Böyle anlarda Mevlânâ’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözündeki içtenliğe sığınarak, samimiyetle duygularımızı dile getirebiliriz.

Trafikte veya sosyal medyada da aynı durum geçerli. Bazen tanımadığımız insanlara ölçüsüz sertlikte tepkiler veriyoruz. Bu tepkilerin ardında kendi stresimiz, can sıkıntımız veya kaygılarımız yatıyor olabilir. Andığımız filozoflar, bilginler ve modern psikologlar hep diyor ki: Önce içimize bakalım, orada neler oluyor? İçindeki fırtınayı dindirmeden dış dünyayı yumuşatamayız. Gerekirse kısa bir nefes almak, öfkemizi dile dökmeden önce birkaç saniye düşünmek, farklı bir bakış açısı kazanmak için küçük bir mola vermek… Bunlar basit ama iletişimde mucizeler yaratan yöntemler.

Tabii gönül dili demek, her şeye pembe gözlüklerle bakmak demek değil. Buradaki kritik nokta, karşımızdakini anlamaya açık olmak ve kendi değerlerimizi de doğru ifade etmektir. Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim, Yaratan’dan ötürü” mısraında olduğu gibi, insana dair ortak bir değer bulduğumuzda, kurduğumuz cümleler de daha anlayışlı, daha nazik ve daha kapsayıcı olur. Neticede “kazan-kazan” dediğimiz yaklaşım, ancak iki taraf da birbirinin ihtiyaçlarını ve beklentilerini anlamaya çalıştığında ortaya çıkar.

Sonuç olarak, hem İslam filozoflarının hem de Batı düşünürlerinin yıllar boyunca vurguladığı ortak bir payda var: İletişimde öze inmek, karşımızdakine saygı duymak ve tüm bunları sevgiyle harmanlayarak yansıtmak… Kelimelerimizle bir köprü kurmaya niyetlendiğimizde, o köprünün ayakta kalması için gönül diline sarılmamız gerekiyor. Unutmayalım, sözün gerçek manasını besleyen kaynağı kalbimizdir. Öyleyse kalbimizi ıslah edersek, dilimiz de yumuşar ve muhatabımıza şifa veren bir nefese dönüşür. İşte o zaman, “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” sözünün sırrını yaşamış oluruz. Ve belki o yılan, bize kendi yaralarımızı saracak olan şefkatli bir dostluğun kapılarını aralar. Böylelikle belki de dünyamız biraz daha huzurlu, ilişkilerimiz biraz daha sağlıklı, kalplerimiz ise biraz daha aydınlık olacaktır.

Sevgi ve muhabbetle kalın.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir