QS 2026 Başarısı, Kriz Döneminde Bir Diriliş ve “İlk 20” İçin Yol Haritası
2026 yılı… Ülkemizde ekonomik daralmanın yaşandığı bugünlerde üniversitelerin bütçeleri kısılmış, kaynakların sınırlı olduğu bu dönemde, Türk yükseköğretimi için gurur tablosu niteliğinde bir haber dünyaya düşüyor: QS 2026 Dünya Üniversiteleri Sıralaması’nda Türk üniversiteleri tarihi bir başarıya imza attı! 106 ülke ve bölgeden 1500 üniversitenin yarıştığı arenada, iki üniversitemiz ilk 300’e, dördü ilk 400’e, altısı ise ilk 500’e girmeyi başardı. ODTÜ, İTÜ, Koç, Boğaziçi, Sabancı ve Bilkent… Her biri yalnızca Türkiye’nin değil, artık dünyanın üniversiteleri. Hep birlikte “bilginin ve azmin zaferini” kutluyoruz. Başta YÖK olmak üzere, üniversite yönetimlerinden akademisyenlere, öğrencilerden mezunlara kadar herkesi gönülden tebrik etmek gerekiyor. Çünkü Türk üniversiteleri, global rekabette “biz de varım” dedi.
Ancak kutlama yetmez, çünkü yeni hedef çok daha büyük: Dünyanın en iyi ilk 20 üniversitesi arasında bir Türk üniversitesi görmek! Peki, bu hayal mi? Asla! Ama bu yolun kolay olmadığı açık; gerçekçi bir vizyon, akıllı adımlar, radikal değişim ve uzun vadeli bir strateji gerektiriyor. Şimdi, bu yolun ana başlıklarını ve “nasıl yapılırı” irdeleyelim:
1. Kriterleri Doğru Okumak: Başarıya Giden Yolun Haritası
QS Dünya Üniversiteleri Sıralaması; salt puan toplama değil, dünya biliminin nabzını tutma işidir.
Ana göstergeler şunlar:
-Akademik İtibar: Uluslararası akademisyenlerin üniversiteniz hakkındaki algısı
-İşveren İtibarı: Mezunlarınızın iş dünyasındaki karşılığı
-Fakülte/Öğrenci Oranı: Eğitimin kişiselleşme derecesi
-Fakülte Başına Atıf: Üretilen bilginin evrensel etkisi
-Uluslararası Öğretim Üyesi ve Öğrenci Oranı: Üniversitenin global çekiciliği ve kültürel çeşitliliği
Araştırma Ağı, sürdürülebilirlik, mezun istihdamı ve öğretim kalitesi gibi ek kriterler
İlk 20’ye giren üniversiteler, bu göstergelerde neredeyse kusursuz! Demek ki; başarı, rastlantı değil; akılcı, planlı, sürdürülebilir bir strateji gerektiriyor.
2. Araştırma ve Atıfta Global Sıçrama
-İlk 20’nin ortak özelliği: Bilgi üretiminde ve etki alanında liderlik!
-Makale üretiminde yalnızca sayıyı değil, “nitelik ve etkiyi” önceleyen teşvikler şart.
-Dünya çapında atıf alan, çığır açıcı makaleler, patentler ve bilimsel buluşlar için araştırma fonlarının artırılması ve bürokrasinin azaltılması gerekli.
-AR-GE yatırımları, yalnızca devlet bütçesine bağımlı kalmamalı; özel sektörle, uluslararası fonlarla güçlendirilmeli.
-Büyük veri, yapay zekâ ve dijitalleşme, tüm araştırma süreçlerinin ayrılmaz parçası olmalı.
-Türkiye’den uluslararası yayıncılıkta çığır açacak, prestijli dergilerde editörlük ve hakemlik yapan akademisyenlerin sayısı artırılmalı.
3. Akademik İtibar ve Uluslararası Ağ: Bilim Elçiliği
Dünya sıralamasında akademik itibar puanını yükseltmenin yolu, yalnızca yerli başarılarla olmaz.
• Nobel ödüllü, Fields Madalyalı veya dünya biliminde “star” kabul edilen hocalar ülkemize çekilmeli.
• Yurt dışında çalışan başarılı Türk bilim insanları, beyin göçünden “beyin göçüne dönüş” için özel programlarla davet edilmeli.
• Avrupa, ABD, Asya’daki en büyük laboratuvarlarla, araştırma konsorsiyumlarıyla, AB projeleriyle ortaklık artırılmalı.
• Çift diploma programları, ortak enstitüler, uluslararası lisansüstü okullar kurulmalı.
• Üniversitelerin ve başarılarının “dijital PR”ı profesyonel biçimde yürütülmeli; sosyal medya ve bilim haberleriyle global tanınırlık artırılmalı.
4. İşveren İtibarı ve Mezun Başarısı: Laboratuvardan Hayata
QS’nin en vurucu kriterlerinden biri, mezununuzun “dünyada kim olduğudur.”
• Üniversite ve sektör arasında duvarlar kaldırılmalı; uluslararası şirketlerle staj, ortak projeler, inovasyon laboratuvarları yaygınlaştırılmalı.
• Kariyer izleme ve mentorluk programları kurulmalı; mezunlar iş dünyasında bir “Türk üniversiteleri ağı” olarak fark yaratmalı.
• Girişimcilik ekosistemleri güçlendirilmeli, üniversitelerde kuluçka merkezleri ve start-up destekleri global seviyeye taşınmalı.
• İş dünyasının liderleriyle ortak etkinlikler, mezun dernekleri aracılığıyla “dünya markası mezunlar” vizyonu inşa edilmeli.
5. Uluslararasılaşma: Dünyanın Öğrencisi ve Hocası Türkiye’de
Bir üniversitenin uluslararası çekiciliği, artık akademik kalite kadar önemli.
• İngilizce eğitim zorunluluk değil, üniversite kültürünün temeli olmalı.
• Uluslararası akademisyen transferi için rekabetçi maaş ve yan haklar sunulmalı.
• Türkiye’de “beyin göçü” değil, “beyin avcılığı” dönemi başlamalı; akademik göçmenlere kolay vize, hızlı uyum programları sağlanmalı.
• Kültürel çeşitlilik, üniversitenin hem sosyal hem de bilimsel dokusunu güçlendirir; çok kültürlü kampüsler ve uluslararası öğrenci değişim protokolleri artırılmalı.
6. Yönetişim ve Sürdürülebilirlik: Liyakatin Gücü ve Dijital Üniversite
Dünya devleri “kurumsal” bir akılla yönetiliyor.
• Üniversiteler, şehirlerin ve bölgelerin ekonomik, kültürel, sosyal motoru olarak konumlanmalı.
• Sürdürülebilir kampüsler, yeşil teknolojiler ve çevre dostu uygulamalar hayata geçirilmeli.
• Eğitimde yapay zekâ ve dijital öğrenme platformları ana unsur olmalı; öğrenciler geleceğin dijital dünyasına hazırlanmalı.
7. Uzun Vadeli Vizyon: Kamu ve Özel Sektör El Ele
Büyük hedefler, kısa vadeli çözümlerle değil, sabır ve kararlılıkla gerçekleşir.
• Türkiye’nin üniversite vizyonu, hükümetlerin ötesinde bir devlet politikası haline gelmeli.
• Kamu kaynakları daralırken, üniversite-sanayi işbirliği, mezun bağış programları, özel sektör AR-GE fonları devreye alınmalı.
• Üniversiteler, marka değerini artıracak şekilde şirketleşmeli, patent ve teknolojik ürün satışından gelir elde etmeli.
Dünya ligi bir varış noktası değil, bir yolculuğun ta kendisi. Her başarı, bir sonraki atılımın zeminini hazırlar. Yarınların büyük zaferleri, bugünün cesur adımlarıyla başlar. Şimdi, Türkiye’nin önünde yeni bir eşik var: Sadece sıralamalarda yükselmek değil, dünyaya yön verecek bilimsel üretimin ve aklın merkezlerinden biri olmak.
Bunun için her paydaşın – devletin, üniversitelerin, özel sektörün, akademik dünyanın, öğrencilerin ve toplumun – taşın altına elini koyması şart.
Bu bir kişiyle, bir kurumla ya da bir dönemle sınırlı değildir; bu, ortak aklın, sürdürülebilirliğin ve vizyonun eseridir.
Her kriz bir fırsattır; ekonomik zorluklar içinde dahi yılmadan, geri adım atmadan, “daha iyisini” arama iradesiyle ilerlemek gerekir.
Kaynaklar kısıtlı olsa bile, yaratıcılık ve işbirliği ile yeni çözümler bulunabilir. Üniversiteler, bilgi ve yenilikle sadece kendi toplumuna değil, tüm insanlığa katkı sunacak bir misyonla hareket etmeli.
Çünkü gerçek rekabet, sadece puan tablosunda değil, bilginin, buluşun ve çözümün sınırlarında yaşanır.
Unutma;
Her yıl yeniden doğan bir vizyon, her nesilde güçlenen bir ideal, her başarıda büyüyen bir özgüven gerekir.
Bugün başardıklarımız, yarın için çıtayı yükseltmeli. Türk üniversiteleri için asıl hedef, dünyanın her köşesinde adından söz ettiren, bilimde, teknolojide ve inovasyonda iz bırakan birer marka olmaktır.
Bilgi çağında yalnızca takip eden değil, yeni çağlar başlatan, paradigmayı değiştiren, insanlığa umut ve ilham veren bir güç olmak asıl hedeftir.
Ve bil ki,
Dünya liginde kalıcı başarı, günü kurtarmakla değil; aklı, iradeyi ve ortak vizyonu uzun vadeli bir stratejiyle buluşturmakla mümkündür.
Her koşulda birlikte hareket edersek, Türk üniversiteleri sadece sıralamalarda değil, fikirde, bilimde ve değer üretmede de lider olabilir.
Son söz:
Yarının dünyasını şekillendirmek için,
Bugünden daha fazla hayal kurmaya, daha çok çalışmaya ve asla vazgeçmemeye devam edeceğiz.
Türkiye’nin gerçek yükselişi;
Bilgiyle, bilimle ve birlikte üretmekle mümkün olacak.
Ve Türk üniversiteleri, bu yolculukta ülkenin en büyük umutlarından biri olmaya devam edecek.
Saygılarımla
Taşkın Koçak