Selçuklu mu, Yoksa Osmanlı mı, Devam Etseydi?

Bir Tarihî Hafıza Meselesi

Ben, bir Osmanlı çocuğuyum.
Bunu söylerken yüreğimde şükran, zihnimde vefa taşıyorum. Fakat bir evladın babasına duyduğu sevgi, dedesini unutması demek değildir. Selçuklu, bizim dedemizdir. Ve işte tam bu sebeple; Selçuklu ve Osmanlı’yı birbiriyle mukayese etmek, bir evladın soyunu tartışması gibi beyhude olur. Her ikisine de sonsuz bir hürmet, dua ve minnet borçluyuz. Fakat tarih, aklın ve vicdanın terazisinde konuşulursa bize büyük dersler verir. Gelin bu teraziyi birlikte tutalım.

1. Selçuklu’nun Kurumsal Derinliği ve Yükselişi

Büyük Selçuklu Devleti (1040 – 1157) ve Anadolu Selçuklu Devleti (1077 – 1308) sadece siyasî bir güç değil; bir eğitim, ticaret, bilim ve mimarî medeniyeti kurmuştu.

  • Büyük Selçuklu, Nizamülmülk gibi dahî bir vezirle “sistem devleti” haline geldi. Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi, tarihte ilk defa devleti yazılı kurallara ve kurumsal akla bağlama çabasıydı.
  • Nizamiye Medreseleri (1067-1075 arası kurulmaya başlandı), sistematik yüksek eğitim veren ilk kurumlardı. Bugün üniversite dediğimiz yapıların kökleri buraya dayanır.
  • Anadolu Selçuklu Devleti ise, Alâeddin Keykubat ve II. Kılıçarslan gibi sultanlarla Anadolu’yu ilmek ilmek ördü.
    Sadece savaşla değil;
    — kervansaraylarla ticareti,
    — medreselerle eğitimi,
    — ribatlarla güvenliği,
    — darüşşifalarla sağlığı örgütledi.

Konya, Kayseri, Sivas, Aksaray gibi şehirler sadece Anadolu’nun değil, İslam âleminin de gözde ilim ve ticaret merkezleri haline geldi.
Kubadabad Sarayı, İnce Minareli Medrese, Sultan Hanı gibi eserler, Selçuklu’nun mimarî ve estetikteki şaheserleridir.

Özetle: Selçuklu, bir “sistem medeniyeti” kurdu. Sadece fethetmedi, inşa etti.

2. Selçuklu’nun Çöküşü ve Osmanlı’nın Zor Başlangıcı

Ancak tarih hiçbir kurumu sonsuz kılmaz.

  • Büyük Selçuklu Devleti 12. yüzyılın ortalarında, iç karışıklıklar ve Haçlı Seferleri’nin yıpratmasıyla çöktü.
  • Anadolu Selçuklu ise 1243’teki Kösedağ Savaşında Moğollara yenildi.
    Bu mağlubiyet sadece bir savaş kaybı değildi; Anadolu’da kurumsal hafızanın ağır bir darbe yemesiydi.
    Beylikler Dönemi (1300-1400) başladı. Anadolu küçük parçalara ayrıldı. İlmiye, ticaret, adalet sistemleri yerel beylerin inisiyatifine kaldı.

İşte Osmanlı tam da bu dağınıklığın, bu kopmuşluk içinde doğdu.

  • 1299’da Osman Gazi’nin kurduğu beylik, başlarda diğer Anadolu beyliklerinden biri gibiydi.
  • İlk yıllarında Osmanlı, henüz Büyük Selçuklu’nun veya Anadolu Selçuklu’nun sahip olduğu sistem derinliğine ulaşamadı.
  • Eğitim kurumu yoktu.
  • Kadı teşkilatı zayıftı.
  • Ticaret yolları üzerindeki kontrol kırılgandı.
  • Yerleşik kurumsal hafıza eksikti.

Özetle: Osmanlı, devlet sistemini kurarken sıfırdan başlamak zorunda kaldı.

3. Selçuklu Hafızasının Eksikliği ve Osmanlı’nın Kendi Sistemini Kurması

Osmanlı, kurumsal hafızası eksik bir mirasın çocuğu olarak büyüdü.
Ama bu eksiklik, onların en büyük enerjisi oldu.

  • Orhan Gazi devrinde ilk kadı tayin edildi (Kadı Dursun Fakih).
  • İznik Medresesi 1331’de kuruldu.
  • I. Murad zamanında ilk defa Divan örgütü kuruldu.
  • Yıldırım Bayezid Anadolu Hisarı’nı inşa edip ilk kalıcı vergi sistemini uygulamaya soktu.

Ancak bu çabalar bile, Selçuklu’nun 150 yıllık kurumsallaşmasına kıyasla başlangıçta çok kırılgandı.
Özellikle 1402’deki Ankara Savaşı (Timur’a karşı) sonrasında Osmanlı Devleti resmen dağıldı ve 11 yıllık Fetret Devri başladı.
Bu, Selçuklu’daki Kösedağ sonrasının adeta tekrarıydı.

Özetle: Eğer Selçuklu hafızası tam devralınsaydı, Osmanlı bu tür çöküşleri belki yaşamazdı.

4. “Ya Selçuklu Devam Etseydi?” Sorusunun Önemi

Şimdi soralım: Eğer Büyük Selçuklu veya Anadolu Selçuklu Devleti devam etseydi ne olurdu?

  • Bilim, eğitim, ticaret ve mimarî kurumlar, kesintiye uğramadan gelişirdi.
  • Anadolu’da şehirleşme daha hızlı tamamlanırdı.
  • Moğol istilasının etkisi daha hafif atlatılabilirdi.
  • Osmanlı’nın kurumsallaşması için harcadığı 150 yıllık çaba doğrudan miras alınarak kısaltılabilirdi.
  • Anadolu bir 100 yıl daha erken “dünya devleti” standardına ulaşabilirdi.

Ama tarihin gerçeği, bazen düşmek ve yeniden kalkmaktır. Osmanlı, işte bu düşüş ve kalkışların meyvesi oldu.

5. Sonuç: Hafızaya Vefa, Her İkiye De Minnet

Ben ne Selçuklu’yu Osmanlı’ya üstün tutarım,
ne Osmanlı’yı Selçuklu’ya rakip görürüm.
Çünkü her ikisi de aynı cevherin farklı zamanlardaki parlak yansımalarıdır.

  • Selçuklu, bize kurumsal hafızanın, sistemli yönetimin ve ilim-irfanın nasıl tesis edileceğini öğretti.
  • Osmanlı ise bize, küllerinden doğmayı, imkânsızın içinden bir dünya devleti çıkarmayı öğretti.

Bugün eğer bir “Türk İslam Medeniyeti”nden söz ediyorsak,
bunun temelinde Büyük Selçuklu’nun aklı, Anadolu Selçuklu’nun estetiği, Osmanlı’nın ruhu vardır.
Her birinin kurucularına, şehitlerine ve gazilerine kalpten dua ediyorum.
Ve bu topraklarda hâlâ onların nefesini hissetmekten,
yüzyıllar geçse bile onların kurduğu harcı taşımaktan iftihar ediyorum.

Çünkü biz;

Tuğrul Beyin Yiğitliği,
— Nizamülmülk’ün adaletini,
— Alparslan’ın cesaretini,
— Kılıçarslan’ın dirayetini,
— Osman Gazi’nin azmini,
— Fatih’in vizyonunu,
— Yavuz’un vakarını,
— Kanuni’nin adaletini miras almış bir milletiz.

Ve bu miras, hem Selçuklu’dur, hem Osmanlı’dır.

Saygılarımla

Taşkın Koçak

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir