Beden, Allah’ın Emaneti: Müslümanların İhmal Etikleri Sorumluluk

İslam, insan hayatının her alanını kuşatan evrensel bir rehberdir. Ne var ki, Allah’ın bizlere en başta verdiği emanet olan beden, çoğu zaman ihmal edilen, hatta Müslüman toplumlarda adeta ikinci plana atılan bir sorumluluktur. Oysa Allah, Kur’an-ı Kerim’de defalarca temizliği, sağlıklı yaşamı, kendimize özen göstermeyi ve bedenimize iyi bakmayı emretmiştir: “Ey insanlar! Yeryüzünde helâl ve temiz olan şeylerden yiyin…” (Bakara 168). “Elbiseni temiz tut.” (Müddessir 4) “Allah temiz olanları sever.” (Bakara 222)

Bugün, İslam toplumlarında araçlarına, evlerine, eşyalarına gösterdiği özeni kendi bedenine, sağlığına ve hatta dış görünüşüne göstermeyen bir zihniyet hâkim. Oysa araçlarımızı zamanında bakıma götürür, evlerimizi titizlikle temizler, eşyalarımıza zarar gelmesin diye gayret ederiz. Fakat Allah’ın bizzat emaneti olan bedenimizi, çoğu kez yaş ilerledikçe ihmale terk ederiz. Birçok Müslüman, özellikle orta yaşlardan sonra hem psikolojik hem de fizyolojik olarak adeta “ölümü bekler” bir psikolojiye girer; yaşamı, hareketi ve üretkenliği terk eder. Kendi varlığını bir yük olarak görür, ruhunu da bedenini de yavaş yavaş hayattan soyutlar. Halbuki İslam’da “emanet” kavramı sadece mal, mülk ve makamdan ibaret değildir; insanın bizzat kendisi, canı ve bedeni de ilahi bir emanettir.

İhmalin Sonuçları: Erken Yaşlanma ve Sağlık Krizi

Günümüz Müslüman toplumlarında göze çarpan en büyük problemlerden biri de, çok fazla ve düzensiz yemek yeme alışkanlığı, sağlıksız ve kalitesiz beslenme, hareketsiz yaşam ve spor yapmama neticesinde, insanların 45 yaşında 65 yaşında gibi yıpranmış ve yaşlı görünmeleridir. Henüz hayatının baharında olması gereken insanlar, gereksiz kilolar, tansiyon, şeker, damar ve kalp hastalıkları gibi aslında büyük oranda önlenebilir sağlık sorunlarıyla mücadele ediyorlar. Oysa bu hastalıkların pek çoğu, kader değil; yanlış yaşam tercihlerinin ve ihmalkârlığın bir sonucudur. Peygamber Efendimiz, yeme-içmede ölçüyü, hareketli yaşamı, helal ve temiz gıdayı sürekli teşvik etmiştir. “İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır.” (Tirmizi, Zühd 47) hadisi, bunun açık bir delilidir.

Genetik hastalıklar, kazalar veya elde olmayan durumlar dışında, insanların kendi eliyle bedenini ihmal etmesi, bu emanete en büyük ihanettir. Hareket etmemek, spordan uzak durmak, nefsin esiri olarak sağlıksız ve aşırı yeme alışkanlığı edinmek; erken yaşlanmaya, ruhsal ve bedensel çöküşe davetiye çıkarır. Sonuçta hem kişi hem de toplum olarak dinamizmimizi, üretkenliğimizi kaybediyoruz.

Giyinmek ve Dış Görünüş: Allah’ın Emanetine Saygının Bir Tezahürü

Burada önemli ve çoğu zaman göz ardı edilen bir diğer mesele ise, iyi giyinmek ve dış görünüşe özen göstermektir. Birçok Müslüman, yanlış tevazu veya zahidlik anlayışıyla sürekli sıradan, özensiz, vasat kıyafetlerle dolaşmayı fazilet zanneder. Oysa bu, insanı zamanla toplumdan soyutlar ve sosyal hayattan uzaklaştırır. Oysa İslam, insanı münzevi bir hayata değil, toplumun tam ortasında, sosyal ve etkin bir varlık olarak yaşamaya çağırır. Dış görünüşe, giyime, elbiselere, temizliğe ve bakıma gösterilen özen, aslında Allah’ın insana verdiği cana ve bedene gösterilen değerin bir yansımasıdır. Güzel giyinmek, temiz ve düzenli görünmek, sadece kişisel bir tercih değil, aynı zamanda Allah’a olan şükrün ve emanete saygının bir göstergesidir. Hz. Peygamber (sav) “Allah güzeldir, güzelliği sever.” buyurarak ümmetini temiz, bakımlı ve toplum içinde itibarlı olmaya teşvik etmiştir.

Manevi Sorumluluk: Bedenine Bakmak İbadettir

Bir Müslüman, ahiret için hazırlık yaparken, ölüm ne zaman gelirse gelsin Allah’ın verdiği ömrü ve bedeni en iyi şekilde değerlendirmekle yükümlüdür. Zira Peygamber Efendimiz (sav) “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunların kıymetini bilmez: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhari, Rikak 1) buyurmuştur. İnsan sağlığına dikkat etmek, sadece fiziksel bir görev değil, aynı zamanda ibadettir. İbadetlerin birçoğu doğrudan bedenle ilgilidir: Temizlik, oruç, namaz, hac, abdest… Allah Rasulü, temizlik ve sağlığa gösterdiği hassasiyetle hem ümmetine hem de tüm insanlığa örnek olmuştur. İyi görünmek, güzel kokmak, bakımlı olmak; sadece kişisel değil, toplumsal bir görevdir.

Sağlık ve Psikolojik Boyut: İhmalin Faturası

Bedeni ihmal etmenin faturası, sadece fiziksel hastalıklarla sınırlı değildir. Ruhsal ve psikolojik olarak da insanı çökertir. Kendini değersiz, yorgun, isteksiz hisseden insan, zamanla hayata karşı umudunu kaybeder. Oysa insan, yaratılışı gereği hareket etmek, üretmek ve toplumun içinde aktif rol almak üzere programlanmıştır. Bedeni ve giyimiyle hayata katılan, topluma görünür olan kişi, kendine ve etrafına moral verir. Bedensel güçsüzlük ve ihmalkârlık, psikolojik olarak içe kapanmaya, yalnızlaşmaya ve “dünya ile vedalaşma” duygusuna sebep olur. Bu ise İslam’ın hayatı dolu dolu, sorumluluk bilinciyle yaşama düsturuna aykırıdır.

Sosyolojik Yansıma: Toplumsal İhmal ve Algı

İslam toplumlarında, beden ve kişisel bakıma verilen önemin azalması, aslında genel bir “hayatı küçümseme”, “dünyayı terk etme” yaklaşımının uzantısıdır. Oysa İslam, dünyayı ve ahireti dengede tutmayı, “ölmeden evvel yaşamanın” hakkını vermeyi ister. Kendine, bedenine, sağlığına ve giyimine önem veren bir şahıs; ailesine, topluma ve ümmete de faydalı olur. Temiz, düzenli, bakımlı, uygun şekilde giyinen bir Müslüman; hem Allah’ın verdiği bedene kıymet vermiş olur, hem de toplumda İslam’ın güzellik ve nezaket anlayışını temsil eder. Aksi halde, yaşlanan, hastalanan, içine kapanan şahısların toplumsal dinamizmi de köreltir. Bugün Müslüman toplumlarda gençler bile çoğu zaman kişisel bakıma ve sağlıklı yaşama gereken özeni göstermezken; orta yaş ve yaşlılar adeta “hayattan el çekmiş” bir ruh haliyle yaşıyorlar. Toplumsal örnekliğin bozulduğu, sağlığın ve bedenin hor görüldüğü bir ortamda, çocuklar da sağlıksız alışkanlıklar edinerek bu kısır döngüyü sürdürüyor.

Sorgulama : Emanetin Farkında Olmak

Her insanın, ahirette ilk sorgulanacağı konulardan biri “bedenine nasıl baktığı”, ona nasıl davrandığıdır. Peygamber Efendimiz; “Her uzuv, kendi hakkını ister” buyurmuş, bedenin hakkını vermek gerektiğini vurgulamıştır. Müslüman, kendini ve bedenini ihmal edemez. Ölümün vakti, takdir-i ilahidir; fakat emanete riayet etmek, sağlığı, bedeni ve dış görünüşü muhafaza etmek bizim vazifemizdir. Genetik hastalıklar ve elde olmayan sebepler dışında, her türlü ihmalin vebali insana aittir.

Unutulmamalıdır ki, bir Müslümanın “hayırlısı”, Allah’ın verdiği emaneti en güzel şekilde koruyandır. Ölmeden önce kendini bırakmak, ihmalkârlık ve teslimiyet değildir; bilakis emanete hıyanettir. Araçlarımıza, evlerimize verdiğimiz önemi; kendimize, ruhumuza, bedenimize ve giyimimize de göstermeliyiz. Zira “temizlik imandandır” hadisinin özünde; sadece dış temizliği değil, bedenin, ruhun ve yaşamın bütününü kapsayan bir sorumluluk bilinci yatar. Temiz, özenli ve güzel giyinmek; Allah’a ve topluma karşı kendine verdiğin değerin en görünür işaretidir.

Sonuç:
Müslüman, hayata, kendine, bedenine ve dış görünüşüne, yani Allah’ın verdiği her nimete sahip çıkmalı, emaneti korumalıdır. Bedenimize, sağlığımıza ve giyimimize yaptığımız her haksızlık, Allah’a karşı bir vebal, topluma ve kendimize karşı bir sorumsuzluktur. Ölümü beklemek değil, emaneti hakkıyla yaşamak, İslam’ın asıl mesajıdır. Bugün kendimize dönüp şu soruyu sormalıyız: Allah’ın bize emanet ettiği bu bedene ve bu kimliğe gerçekten hakkıyla bakıyor muyuz?

Saygılarımla
Taşkın Koçak

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir