Son günlerde dövizin ve faizin yükselmesinden hep birlikte tedirgin olmaktayız. Yıllardır birçok finansal tedbirler almamıza rağmen, bu kısır sarmaldan bir türlü kurtulamadık. 2018 yılında rahip Brunson krizi sebebi ile ülkemize yapılan finansal kumpasa karşı, Merkez Bankası döviz kurunun yükselmesinin önüne geçmek için “faiz” kozunu kullandı. Çok yüksek faiz oranları ile dövizi baskılayan Merkez Bankası, bir müddet sonra kademeli olarak faizleri indirmeye başladı. Tam durum iyiye gidiyor derken, Suriye sınırları içindeki operasyonlarımız başladı.. İleri teknoloji ve pahalı silahları kullandığımız ve başarılı çıktığımız bu sınır ötesi operasyonun ekonomimize ek yükü oldu.
Sınır ötesi operasyonun bitiminden sonra kısmen ekonomi toparlanma sürecindeyken, bu sefer de tüm dünyanın başına bela olan, tüm ülkelerin ve ülkemizin ekonomilerini sarsan, hatta adeta felç eden koronavirüs ile karşı karşıya kaldık. Virüs ülkemiz ekonomisine büyük hasar verdi ve hala vermektedir. Tabii ki yalnız bu nedenler dövizi yükseltmiyor. Bunun ötesinde daha başka birçok sebeplerde de vardır.
Öncelikle küresel finans oyuncularının elinden ülkemizi kurtarmamız lazım. Sürekli “faiz-döviz” arasına sıkışan ekonomimizi, finansımızı ancak “yerli, milli üretim ve ihracat” ile kurtarabiliriz.
Gündelik hayatta kullandığımız birçok teknolojik araç ve gereçlerin ya kendisi ya da parçaları ithaldir. Bunun dışında otomotiv, makine ve birçok sektörde de ithalata dayalı üretim yapan bir sanayimiz var. Yerli imal ettiğimiz birçok üründe ithal ara malları kullanmaktayız. Döviz kurunun yüksekliğinin dış pazarlarda bize rekabet imkanı vereceğini düşünebiliriz. Fakat yüksek döviz kurlarıyla ithal ettiğimiz ara mallar, imal ettiğimiz ürünlerin fiyatlarını bir hayli yükseltmekte ve bu da ihracattaki rekabet şansımızı uluslararası pazarlarda düşürmektedir.
Hâlihazırda ihraç ettiğimiz malların çoğunluğu katma değeri yüksek ürünler değildir. İhracatımız ithalatı karşılayamıyor ve sürekli dış ticaret açığı vermekteyiz. İhracatı artırıp Merkez Bankamızı döviz ile buluşturmadığımız sürece, finansal hiçbir tedbir bizi bu kısır döngüden kurtaramaz. Finansal tedbirler, sadece sorunu ötelemeye yarar.
Döviz kurunun yükselmesi ithal lüks tüketimi düşürdü. Bu da dış ticaret açığımızı bir nebze frenledi. Esasında bir yerde iyi de oldu. Kazanmadığımız, hakkımız olmayan paralar ile çok lüks yaşama alışmıştık. Oysaki harcama gelirle eş değerdir. Örnek olarak, bir aile kazancından fazlasını harcıyorsa, bu durum o aile için büyük bir yük ve borç demektir. Devlet için de aynıdır. Bir devlet, ihraç ettiğinin fazlasını ithal ediyorsa, bu döviz çıkışı bir süre sonra o devleti borçlandırır, elini kolunu bağlar. Sonrasında küresel vahşi finans oyuncularının oyuncağı olursunuz. Ya IMF’nin kapısına gidersiniz, ya da swapla başka ülkelere borçlanırsınız.
Önceki dönemlerde Türk lirası aşırı değerlendi. TL’deki bu kıymet artış ekonomik büyümemiz ile orantılı olmalıydı. Maalesef bunun ucu biraz kaçtı. Keşke olmasaydı. Fakat olan oldu, artık yapacak bir şey yok. Şimdi önümüze bakmalıyız. Bundan sonra dövizin yükselmesinden tedirgin olmaya gerek yok.
Tabii ki bu durum bizi ekonomik olarak zorlayacak, sıkıntıya koyacak ve enflasyonu artıracak. Fakat ne olursa olsun, bu durumu fırsata çevirip, ithal ettiğimiz ürünleri, özellikle dış ticaret açığına neden olan ürünleri; bilgisayarları, cep telefonlarını, elektronik cihazları, makinaları, çeşitli taşıtları ve ara mallarını bir an önce yerli imkanlar ile üretip dışa bağımlığı azaltmamız gerekmektedir.
Ancak bu şekilde bu sarmaldan kurtulabiliriz. Aksi takdirde finansal tedbirler ile bu girdaptan çıkamayız, sadece gelecek nesillere borç aktarırız.
İthal etiğimiz ürünleri nasıl yapabiliriz? “Bu hiç te kolay bir şey değil” denilebilir. Bu duruma yerli savunma sanayimizi örnek verebiliriz. Geçmişte silah ambargosu ile bizi köşe sıkıştırmak isteyen dış güçlerin üzerimizdeki oyunlarını, kendi silahlarımızı imal ederek bozduk. Dünyada silah üretiminde çok iyi bir yere gelen ve herkesi şaşırtan savunma sanayimiz, bizi yüksek oranda dışa bağımlılıktan kurtardı. Aynı politikayı sanayide, teknolojide ve diğer sektörlerde de kullanabiliriz.
Yüksek döviz kuru nedeni ile ithal etmekte zorlandığımız malları, ülkemizde üretmek için bir fırsat doğmuştur. Ülkemiz kök teknolojiye sahip olmasa da, teknoloji transferi ile birçok teknolojik ürünleri üretmeyi kısmen başarmıştır. Bu durum yerli üretim için çok önemli bir gelişmedir. Bundan sonra kura bakarak hareket etmek yerine, yerli üretime ağırlık verip teşvik etmeliyiz. Bu fırsatı avantaja çevirmeliyiz. Tabii ki tüm bunlar kısa zamanda olacak işler değil ama, orta ve uzun vadede buna önem vermeliyiz.
Piyasalarda faizlerin yükselmesini bekleyen bir güruh, sürekli çığırtkanlık yaparak Merkez Bankası’nın faizi yükseltmeme politikasını eleştirmekte ve faizlerin yükselmesini istemektedirler. Merkez Bankası’nın bu kararı çok yerinde bir karardır. Aksi takdirde yatırımlar durur, bunun sonucunda daha ciddi bir sıkıntı olan istihdam sorunu ile karşı karşıya kalırız.
Bundan sonra hem faiz hem de döviz kuru baskısından kurtulmanın çarelerini aramalıyız. Bu bağlamda Ticaret Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı ve iş adamları ile bir araya gelip bu konuda bir eylem planı hazırlanmalıdır. Yerli üretimi destekleyip teşvik etmeliyiz. Halkımız da kendi ülkesinde üretilen yerli mallara yönelmeli ve bu konuda bilinçli olmalıdırlar.
Bu önerimiz biraz sert bir reçetedir. Fakat iyileşme olacaksa, iktisadi yapımız güçlenecekse ve bunun sonucunda Türk lirası hak ettiği kıymeti kazanacaksa, tüm bu acıları çekmeye değer. Yeter ki ümidimizi kaybetmeyelim ve mücadeleye devam edelim.
Allah, dünya mazlumlarının vatanı olan ülkemize yardım eylesin.
Hürmetlerim ile.
1 Comment
Konuyu çok güzel, doğru ve anlaşılabilir şekilde açıklamışsınız. Tebrik ve teşekkürlerimi sunarım.