Yalnızca Makale Akademik Gelişmeyi Sağlar mı?
Bugün Türk üniversitelerinde, koridorlarda yankılanan bir soru var: “Kaç yayın yaptın?”
Odanın duvarında, e-postada, toplantı ajandasında hep aynı kelime: “Yayın, yayın, yayın…”
Peki, gerçekten bu kadar mı?
Kaç tane makaleniz varsa o kadar mı bilim insanısınız?
Bir başka deyişle, akademik gelişme, sayının büyümesine mi, yoksa etkinin derinleşmesine mi bağlı?
Türkiye’nin bilimsel yükselişini konuşuyorsak, önce şu cesur soruyu sormak zorundayız:
“Bilim insanı makale mi üretir, gerçek çözüm ve devrim mi?”
Bir toplumun yükselişi için gereken, makale mezarlığı mı, yoksa bilimsel etki haritası mı?
“Makale Fabrikası”ndan Çıkış Zamanı
Dünya çapında üniversiteler, 20. yüzyılın ortalarından itibaren “publish or perish” (yayınla ya da yok ol) mottosunu kutsallaştırdı.
Bu kültür, kısa sürede başarıyla eş anlamlı hale geldi:
— “Kaç yayının var?”
— “Kaç atıf aldın?”
— “H-endeksin kaç?”
Türkiye de bu yarışa hızlıca katıldı. Akademik yükseltmeler, teşvikler, terfiler “kaç makale”ninize göre verildi. Bir makale fabrikası inşa ettik.
Fakat çoğu zaman, aynı şeyi tekrar tekrar yazan, birikimsiz, özgünlüğü düşük yayınların sayısal hızı, bilimsel sıçramanın önüne geçti.
Daha kötüsü:
Makale sayısı uğruna yapılan yüzeysel çalışmalar, bilimde ilerleme sağlamak yerine, sisteme kozmetik başarı ekledi.
*Kağıt üstünde başarı var, ama toplumun hayatını değiştiren kaç icat, kaç model, kaç çözüm var?*
Dünyadan Perspektif: Sayıdan Etkiye Dönüşen Üniversiteler
Harvard, MIT, Oxford, Cambridge, ETH Zürih, Tsinghua…
Bu üniversitelerin akademik kültüründe son yıllarda büyük bir paradigma kayması yaşanıyor.
Daha çok makale değil, daha büyük etki;
Daha hızlı yayın değil, daha derin dönüşüm arıyorlar.
Dünyada artık bir akademisyenin yılda 20 makale yazması değil, 1 makalesiyle paradigmayı değiştirmesi konuşuluyor.
Science, Nature, Cell gibi dergilerde aranan kriter “ne kadar yayın” değil;
“Bu makale bilime, insana, topluma ne kazandırıyor?”
Çığır açan bir buluş, kanıta dayalı devrimci bir teori, insan hayatını değiştiren yeni bir model…
Bu etki, bin makaleye bedel.
Dünyanın en prestijli ödülleri — Nobel, Turing, Fields — hep bu derin etkiye, dönüştürücü yeniliğe veriliyor.
Çünkü dünya şunu gördü:
Sayı, istatistiktir; etki, kaderi değiştirir.
Türkiye’de Akademik Gerçeklik: Sayı Kıyısında Kalite Krizi
Türkiye’de ise hâlâ “sayının büyüsüne” kapılmış bir sistem hakim.
— Akademik atama ve yükseltme kriterleri, puan ve eşik hesabına odaklanmış.
— Yerli dergilerde “puan için” üretilen makale furyası; içerik çoğu zaman derinliksiz, tekrara dayalı.
— Bazı bölümlerde etik ihlalleri, intihal ve kopyala-yapıştır yayınlar almış başını gitmiş.
— Genç akademisyenler, kariyer baskısı altında makale avcılığına yöneliyor.
Peki bu tablo neye yol açıyor?
Çok makale, az gerçek bilgi.
Çok sunum, az buluş.
Çok dosya, az dönüşüm.
Yayın Sayısının Gölgesinde Kalan Büyük Fırsatlar
Türkiye’de sayının gölgesinde kalan bir başka gerçek:
Patent sayımız az.
Start-up ve ticarileşen buluşlarımız yetersiz.
Toplumsal sorunlara bilimsel çözüm üreten proje sayısı parmakla sayılıyor.
Akademiyle toplum arasındaki duvarlar, yayın sayısı odaklı sistemle daha da kalınlaştı.
Öğrenciye dokunan, gençliğe vizyon veren, topluma umut aşılayan akademik proje sayısı neden bu kadar az?
Çünkü teşvik sistemi, “kağıt üstünde bilim” ödüllendiriyor; “hayata dokunan bilim” değil.
Yeni Akademik Başarı: Etkinin Çağı
Türkiye, gerçek bir sıçrama yapmak istiyorsa,
makale sayısını kutsallaştıran bu ezberi bozmalı.
— Akademik yükseltme ve teşvik sisteminde, “etki ve nitelik” öne çıkmalı.
— Patent, toplumsal katkı, inovasyon, ürünleşme, çözüm projeleri anahtar olmalı.
— Üniversiteyi “makale mezarlığı” olmaktan çıkarıp, “etki üssü”ne dönüştürmeli.
Küresel başarı için yeni bir ölçek şart:
Yılda 100 makale yazan değil, bin kişinin hayatını değiştiren projeye imza atan akademisyen öne çıkmalı.
Uluslararası yayın kalitesini yakalamak için, genç akademisyenlere risk alma, disiplinler arası çalışma, özgün fikir üretme desteği verilmelidir.
“Etki” Ne Demek? Bilimde ve Toplumda Gerçek Katkı
Etki, sadece atıf sayısı değildir.
— Toplumsal sorunlara çözüm bulmak.
— Ürünleşen ve piyasaya çıkan patentler.
— Uluslararası ödüller, işbirliğiyle çözülen küresel problemler.
— Eğitime, gençliğe, sanayiye doğrudan katkı.
Yani:
Makale, bilim insanının tek göstergesi değildir;
insana, topluma ve dünyaya kattığı “değer” gerçek başarıdır.
Sonuç: Bilimin Kaderi, Sayının mı, Etkinin mi?
Artık Türkiye için zamanı geldi:
Çok yayın, az etki devrini bitirmenin,
az ama çığır açan bilim ve büyük etki dönemine geçmenin tam vaktidir.
Her üniversite, her akademisyen, her bilim insanı şu soruyu kendine sormalı:
“Yazdığım makaleler, ülkemin, insanlığın, gençliğin kaderini ne kadar değiştiriyor?”
Yoksa, sadece istatistiğe mi hizmet ediyor?
Unutma:
Kod kazıyanlar, iz bırakanlar; sayı sayanlar, sadece dosya dolduranlar olur.
Türkiye artık dosya değil, iz bırakmalı.
Çünkü bilimin gerçek kriteri, sayıda değil; kazıdığı derinlikte ve değiştirdiği hayatta gizlidir.
Taşkın Koçak
Yüzeyde değil, çekirdekte devrim isteyenlere…