Yapay Zeka’nın Karar Verdiği İnsan Çağı

Varoluşumuzdan günümüze deneyimleyerek ilerledik. Çoğu zaman yanıldık, denedik, vazgeçtik; fakat hep yeniden başladık. Yanıldıklarımız ve hatalarımızla yalnızca bedel ödemedik; aynı zamanda bilinç, ahlak ve sorumluluk da ürettik. Bugün ise farklı bir eşiğe gelmiş durumdayız. Artık hata yapmamıza gerek kalmadan “en doğru”yu söyleyen sistemler var. İşte tam bu noktada, fark edilmesi zor ama derin bir dönüşüm yaşanıyor: Karar vermeyen insan çağı.

Bu çağda insan artık yanlış kararlar almıyor; çünkü karar vermeyi giderek bırakıyor.

Kararın Yükü Kime Geçti?

Yapay zekâ, hayatımıza “yardım etmek” için girdi. Daha hızlı hesaplama, daha doğru analiz, daha az risk… Başlangıçta bu masum bir destekti. İnsan yine merkezdeydi; yapay zekâ sadece seçenek sunuyordu. Ancak zamanla bu denge kaydı. Seçenek sunan YZ sistemleri, en mantıklı olanı işaret etmeye ve rehberlik etmeye başladı.

Buna dayalı kararları hayata geçirenlere “Neden böyle yaptınız?” sorulduğunda gelen cevap çoğu zaman şuydu:
“Sistem bize bunu önerdi.”

Bu cümle, modern insanın en tehlikeli konfor alanıdır. Çünkü bu noktada karar, görünmez biçimde devredilmiştir; ama sorumluluk hâlâ insandaymış gibi durur. İşte bu çelişki, karar vermeyen insan çağının temel çatlağıdır.

Mantık Artarken Cesaret Azalıyor

Yapay zekâ, olasılıkları hesaplar. Riskleri minimize eder. Geçmiş verilerden en güvenli yolu çıkarır. Ancak insanlık, tarih boyunca en büyük değişimleri mantıksız görünen cesaret anlarıyla yaptı. Bilinmeyene açılmak, garanti olmayanı denemek, “veri bunu söylemiyor ama içimde bir şey var” diyebilmek…

Karar vermeyen insan çağında bu refleks zayıflıyor. Çünkü algoritmaların sunduğu “en iyi seçenek” karşısında farklı bir yol seçmek, özellikle metriklerin ve “verimlilik” dilinin baskın olduğu ortamlarda irrasyonel kabul ediliyor. Bu durum karşısında insan, kendi görüşünü ve düşüncesini savunmaya geçiyor; fakat zamanla bu savunmayı sürdürmekten vazgeçiyor. Yapay zekâ karşısında karar vermeye cesaret edemediği için sessizleşiyor.

Böylece insanın hata yapma hakkı da yavaş yavaş ortadan kalkmış oluyor.

Onaylayan İnsan Modeli

Bu çağın insanı pasif değildir; aksine ister istemez oldukça meşguldür. Sürekli tıklayan, onaylayan, kabul eden bir insan modeli vardır. Sözleşmeler, öneriler, rotalar, planlar, içerikler… Hepsi önceden hazırlanmıştır. İnsana düşen tek şey “evet” demektir.

Bu durum yüzeyde verimlilik gibi görünür. Ancak derinde çok daha ciddi bir sonuç üretir: Sorumluluk hissinin aşınması. Çünkü insan, kararın kendisine ait olmadığına inandığında, sonuçla arasına mesafe koyar. “Ben sadece olması gerekene uydum” cümlesi, esasında ahlaki sorumluluktan bir kaçıştır.

Karar vermeyen insan, hata yapmaz; ama aynı zamanda hesap da vermez.

İş, Değer ve Faydasızlık Duygusu

Karar vermeyen insan çağında çalışma da dönüşür. Yapay zekâ yalnızca işleri devralmaz; işin anlamını da dönüştürür. İnsan artık “en iyi çözümü bulan” değil, “sistemin ürettiği en iyi sonucu uygulayan” konumuna yerleşir.

Bu durum uzun vadede faydasızlık hissini doğurur. İnsan kendini işe yarar hissetmek için değil, sistemin bir parçası olmak için mücadele eder. Üretmekle var olmak arasındaki bağ zayıflar. İnsan, değerini yaptığı seçimlerden değil; sisteme ne kadar uyum sağladığından almaya başlar.

Bu noktada ortaya çıkan kriz ekonomik değil, varoluşsaldır.

Etik Soruların Sessizliği

Belki de en tehlikeli dönüşüm burada yaşanır. Karar vermeyen insan, etik soruları da sormaz. Çünkü etik, seçim gerektirir. Seçim ise belirsizlik ve risk demektir. Oysa yapay zekâ netlik sunar. Rakamlar, olasılıklar, optimum sonuçlar…

Ancak “doğru” ile “iyi” her zaman aynı şey değildir. Yapay zekâ “doğru”yu optimize edebilir; fakat “iyi” çoğu zaman değer yargısı ister. Eğer insan, etik soruları da sistemlere devrederse, vicdan bir deneyim olmaktan çıkar, bir parametreye dönüşür. İşte bu noktada insan, kendi ahlakını savunamaz hâle gelir.

Gelecek: Sessiz Bir Dönemeç

Karar vermeyen insan çağı bir çöküş olmak zorunda değil. Ama ciddi bir uyarıdır. İnsanlık, ilk kez düşünmeden ilerleyebileceği bir teknolojiye sahiptir. Bu büyük bir güçtür. Ama aynı zamanda büyük bir sınavdır.

Asıl mesele yapay zekânın ne kadar gelişeceği değil; insanın nerede duracağıdır. Eğer insan, yapay zekâyı “son sözü söyleyen otoriteye” dönüştürürse, rahat bir hayat karşılığında anlamdan vazgeçmiş olur. Eğer yapay zekâyı bir rehber olarak görüp son sözü yine insan söyleyebilirse, bu çağ yeni bir bilinç düzeyine evrilebilir.

Sonuç Yerine

Karar vermeyen insan çağında en radikal eylem şudur:
Durmak, düşünmek ve gerekirse, sistemin sunduğu “en mantıklı” seçeneğe rağmen başka bir yolu seçmek.

Belki de insanlığı insan yapan en önemli olgu, her zaman doğru kararlar almak değil; karar alabilme cesaretidir.

Saygılarımla
Taşkın Koçak

Facebook
Twitter
Telegram
WhatsApp
Email

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir