Yapay Zeka Çağında Bilgi, Güç ve Egemenlik
Dünya tarihinin her çağında güç, toprağı işgal edenlerin değil, bilgiyi elinde tutanların oldu. Artık yeni bir savaş alanı açıldı: Veri savaşları. Bundan sonra orduların tankları, tüfekleri değil, kodlar, algoritmalar ve devasa veri gölleri savaşıyor. Ülkeler, şirketler ve hatta şahıslar; bilgiye kimin erişeceği, onu nasıl kullanacağı ve en önemlisi bu bilgiyi nasıl egemenlik aracına çevireceği için amansız bir yarışa girdi. Bu, insanlık tarihinde şaşırtıcı en büyük güç dağılımı ve artık “kazananı veri belirleyeceği” bir çağdayız.
Eskiden “petrolü olan ülke güçlüdür” denirdi. Şimdi ise güç, yerin altındaki kara altınla değil, bulutlardaki “veri altınıyla” ölçülüyor. Google, Amazon, Microsoft, Meta… Bunlar sadece birer şirket değil, çağımızın yeni imparatorları. Çünkü insanlığın düşüncesi, alışkanlığı, duygusu, korkusu, inancı ve hatta aşkı artık dijital izlerde kayıtlı. Bu izlerin toplanması, işlenmesi, anlamlandırılması, yapay zekâya dönüştürülmesiyle “bilgi” artık salt bir veri değil, silaha dönüşmüş bir güç.
Düşünün, Bir ülkenin tüm vatandaşlarının sağlık verisi, eğitim geçmişi, alışveriş tercihleri ya da günlük hareketleri tek bir merkezde toplanıyor. O ülkenin geleceğini, toplumun alışkanlıklarını, siyasi yönelimlerini, hatta sosyal hareketlerini bu veriyi okuyan, analiz eden ve ona hükmeden güçler belirliyor. Bir ulusun “düşünme” ve “hareket etme” biçimi, kendi elinden çıkıp, başka bir merkezin ellerine geçiyor. Egemenlik, artık gökyüzündeki veri merkezlerinde!
Veri Kimin? Dijital Egemenlik ve Bağımsızlık
Dijital egemenlik, 21. yüzyılın yeni kurtuluş savaşıdır. Eskiden toprağı işgal ederlerdi, şimdi zihni, davranışı ve geleceği “veriyle” işgal ediyorlar. Türkiye, tıpkı dünyadaki diğer ülkeler gibi, bu yeni işgale karşı bir varlık mücadelesi veriyor. Peki bu savaşı kim kazanacak?
En büyük risk; verinin yurtdışında, başkasının elinde toplanması. Milli veri merkezleri olmayan, kendi büyük dil modellerini (LLM) geliştiremeyen ülkeler, aslında kendi toplumunun geleceğine dair tüm planlama ve karar alma yetkisini başka merkezlere devretmiş demektir. Milli güvenlik, milli bilinç, milli ekonomi… Tüm bu kavramlar veri olmadan bir “boş kabuk”tan ibaret. Dijital çağın egemenliği, verisini sahiplenenlerin elinde olacak.
Yapay Zekâ, Veriyle Büyüyen ve Güçlenen Bir Canavar
Yapay zekâ, aslında sadece bir algoritma değil, verinin üzerinde yükselen bir uygarlık projesidir. Ne kadar çok ve çeşitli veriye sahipseniz, o kadar zeki, o kadar etkili ve o kadar güçlü bir AI geliştirirsiniz. İşte ABD, Çin ve Avrupa Birliği’nin bugünkü yarıştaki üstünlüğü burada gizli: Milyarlarca insanın verisine ulaşabilen küresel platformlara sahipler. Kendi arama motorun yoksa, kendi sosyal ağın yoksa, kendi “bulutun” yoksa… Sen sadece kullanıcı olursun, yöneten değil.
Günümüzde OpenAI, Google, Anthropic, Baidu, Yandex, DeepMind gibi şirketler yalnızca yazılım üretmiyor; dünya çapında dil, kültür, zihin haritası ve insan davranışını da yeniden tasarlıyor. Türkçede, Arapçada, Rusçada bile en büyük “dil modeli” Amerikalı şirketlerin elinde! Düşünün: Bir milletin en mahrem sözü, en gizli duygusu, bir yabancı şirketin veri gölünde işleniyor, kategorize ediliyor ve daha sonra o millete, “üretilmiş gerçeklik” olarak geri satılıyor. İşte asıl işgal burada
Savaşın Siperleri ve Siber Güvenlikten Milli YZ’ya
Veri savaşları, yalnızca devletlerin ya da dev şirketlerin alanı değil; şahısların, sivil toplumun, akademinin ve girişimcinin de mücadelesi. Türkiye’nin “milli veri” hamlesi; sadece bir IT projesi değil, bir beka ve egemenlik meselesidir. Her kurumun, her sektörün, her kuruluşun “veri okuryazarı” olması; ürettiği, topladığı ve işlediği veriyi kendi elinde tutması gerekir.
Siber güvenlik, artık yalnızca “virüs ve saldırı” meselesi değil; aynı zamanda “veri egemenliği”dir. Bulut çözümleri, yapay zekâ uygulamaları, dijital platformlar: Tümü Türk mühendisinin, Türk akademisinin ve Türk girişimcisinin denetiminde olmalı. Eğer senin verin, başkasının algoritmasında, başkasının coğrafyasında işleniyorsa; senin ne geleceğin, ne de egemenliğin kalır.
ABD, Çin ve Avrupa, Büyük Güçler Arasında Veri Savaşları
Bugün dünya, üç büyük “veri imparatorluğu” arasında şekilleniyor: ABD, Çin ve Avrupa. ABD; Google, Meta, Microsoft, Amazon ve OpenAI gibi devlerle, yalnızca teknolojiyi değil, “veri ekosistemini” yönetiyor. Çin, kendi büyük platformlarını (Baidu, Alibaba, Tencent) milli bir ağda toplayarak, kendi verisini koruyor ve AI alanında hızla yükseliyor. Avrupa ise GDPR ve AI Yasası gibi düzenlemelerle, “veri hakları” üzerinden bir siper kazıyor.
Ama bu savaşta; “verinin millîliği” kadar, o verinin “anlamlandırılması” ve “yapay zekâ ile işlenmesi” de kritik. Sadece veri toplamak yetmez; onu AI’ya dönüştürmek, milletin diline, kültürüne, tarihine, inancına uygun şekilde işleyebilmek asıl stratejik hamledir.
Türkiye Ne Yapmalı? Kurtuluşun Yolu
Türkiye, dijital çağda gerçek egemenlik ve bağımsızlık istiyorsa, şu adımları atmalı:
1. Milli Veri Merkezleri: Tüm kamu, özel sektör ve birey verileri Türkiye’de, yerli merkezlerde toplanmalı.
2. Yerli Büyük Dil Modelleri (LLM): Türkçeyi ve diğer yerel dilleri en iyi anlayan, işleyebilen milli yapay zekâ sistemleri geliştirilmelidir.
3. Veri Okuryazarlığı: Her seviyede eğitimde “veri okuryazarlığı” temel ders olmalı. Birey kendi verisinin değerini, riskini ve stratejik önemini kavramalı.
4. Siber Güvenlik ve Hukuk: Dijital verinin korunması, AI uygulamalarında etik, güvenlik ve mahremiyetin sağlanması için katı bir yasal çerçeve gereklidir.
5. Uluslararası İşbirliği: Sadece içeride değil, Türk dünyası, İslam dünyası ve dost ülkelerle ortak veri ve AI projeleri üretilmelidir.
Sonuç: Egemenlik Veriyle Kazanılır
Dünya yeni bir savaşın eşiğinde: Veri savaşları. Bu savaş, sadece tanklarla, toplarla değil, kodlarla, algoritmalarla, yapay zekâ ile kazanılacak. Güçlü olan, verisini sahiplenen, onu kendi dilinde, kendi kültüründe işleyip, toplumu için değer ve güç üreten olacaktır. Türkiye; tarih boyunca nice savaşları, nice işgalleri göğüslemiş bir millet olarak, şimdi de “veri egemenliği” davasında ayağa kalkmak zorunda.
Bunu başardığımız gün, sadece dijital çağın “kullanıcısı” değil, kurucusu oluruz. Yoksa nice devlerin ve ulusların izinde “iz bırakmadan” kayboluruz. Kodun, verinin ve aklın egemenliği için şimdi mücadele zamanı!
Saygılarımla
Taşkın Koçak