Türkiye’nin Siber Güvenliği ve Milli Dijital Egemenlik ile Geleceğin Savaşına Hazır mıyız?

Yeni Çağın Savaş Alanı

Artık savaş sadece cephelerde değil, bilgisayarların anakartlarında, sunucuların derinliklerinde, kablolardan geçen elektrikte yaşanıyor.
Biliyoruz ki top, tüfek, tank olmadan da bir ülke felç edilebilir. Artık “Veri Vatandır” ve bu vatanı koruyacak ordular siperlerin ötesinde, ağ trafiğinin satır aralarında görev başında olmalıdır.
Türkiye, tarih boyunca kara, deniz ve hava kuvvetlerinde nice destanlar yazdı. Peki, sayısal cephelerde destan yazmaya hazır mıyız?

Dünyada Siber Savaş ile Yeni Cepheler ve Yeni Düşmanlar

Soğuk Savaş bitti; ama sıcak veri savaşı başladı.
Dünya artık kodların, algoritmaların, kriptografik saldırıların gölgesinde. ABD, Çin, Rusya, İsrail, İran gibi ülkeler dijital casusluk, veri manipülasyonu ve altyapı saldırılarıyla gerçek anlamda “sürekli savaş” halindeler.
Bir ülke, en güçlü ordusuna sahip olsa bile; bankacılık sistemi çökertilirse, enerji şebekesi sabote edilirse, devletin dijital arşivleri ele geçirilirse, bir günde ortaçağ karanlığına dönebilir.

Stuxnet’i hatırlayalım: Bir virüs İran’ın nükleer tesislerinde aylarca gezindi, fiziksel sabotaj yaptı ve kimse bombaya, füzeye dokunmadı.
Rusya’nın Estonya’ya ve Ukrayna’ya yaptığı siber saldırılar, sosyal medya üzerinden yapılan seçim manipülasyonları ve “deepfake” teknolojileriyle yürütülen algı operasyonları, savaşın artık görünmez cephelerde kazanıldığını gösteriyor.

Türkiye’de Mevcut Siber Altyapı Dağınık

Peki, Türkiye bu yeni savaşta nerede?
Çok samimi söyleyelim: Askeri anlamda ne kadar caydırıcıysak, siber anlamda o kadar kırılganız.
Bir tarafta USOM, SOME’ler, TÜBİTAK BİLGEM, HAVELSAN, STM, Siber Güvenlik Kümelenmesi gibi önemli kurumlar var. Diğer tarafta ise;

  • Kritik veriler hâlâ dışa bağımlı altyapılarda tutuluyor,
  • Kamuda kullanılan yazılımların önemli bir kısmı yabancı,
  • Siber güvenlik kültürü yeterince içselleşmemiş,
  • Kurumlar arasında koordinasyon ve ortak akıl eksik,
  • Genç ve yetenekli beyinler yurtdışına kaptırılıyor,
  • Saldırı anında merkezi refleks gösterecek, “doktriner” bir siber ordu yok.

Var olan yapılanmalar değerli ama yeterli değil. Bu yapıların çoğu reaktif; yani saldırı olduğunda müdahale ediyor, ancak proaktif ve caydırıcı bir güç olamıyor.

Neden Bütüncül Siber Güç Kuramıyoruz?

Sorun sadece teknik veya bütçesel değil, “zihniyet sorunu”.
Kurumlar kendi kabuğunda, milli yazılımın gerekliliğini yalnızca konferanslarda konuşuyor.
Kamu personeli için siber güvenlik, genellikle “parola değiştirme” seviyesinde kalıyor.
Stratejik karar alıcılar hâlâ siber savunmanın “ofis işlerinden” ibaret olduğunu sanıyor.

Halbuki bir ülkenin enerji santrali, finans sistemi, e-devlet altyapısı ve vatandaş verileri “yabancı bulutlarda” tutuluyorsa, milli güvenlikten söz edilemez.
Daha kötüsü, siber saldırı anında kimin neyi savunacağı, hangi kurumun hangi senaryoda devreye gireceği net değildir.
Sistematik bir “siber kriz yönetimi” planımız yok.
Yetişmiş insan kaynağımızı “devletin stratejik siber havuzu”na alamıyoruz.

Geçmişten Geleceğe Milli Egemenlik

Tarih boyunca Anadolu, istilaya karşı surlarla, ordularla, fedakâr insanlarla korundu.
Bugün ise, aynı fedakârlık ve milli bilinç dijital dünyada da gösterilmek zorunda.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u surlarla değil, çağının teknolojisiyle (top, lağımcı, gemi taşımak) fethetti.
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nda demiryolu ve telgraf hatlarını kullanarak direnişi örgütledi.
Bizim çağımızın “fetih aracı” ise kod, siber savunma ve yapay zekâdır.

Milli Siber Kuvvetler ve Dijital Bağımsızlık

Türkiye artık klasik savunma konseptini bırakıp “Milli Siber Kuvvetler Komutanlığı” kurmak zorunda.
Bu kuvvet, TSK’ya entegre ama özerk, dinamik ve genç odaklı olmalı.
Şu başlıklar kritik önemde:

  • Siber Savunma ve Taarruz:
    Sadece koruma değil, gerektiğinde caydırıcı siber taarruz kabiliyeti.
  • Milli Yazılım ve Donanım:
    Kamuda ve kritik altyapılarda %100 yerli yazılım/donanım şartı.
  • Yetenek Havuzu ve Eğitim:
    Lise çağından itibaren siber zekâ taraması, siber akademiler, siber subaylık sistemi.
  • Siber Kriz Yönetimi:
    Gerçek zamanlı kriz senaryoları ve siber tatbikatlarla sürekli hazırlık.
  • Sivil Toplum ve Özel Sektör Entegrasyonu:
    Startup ekosistemiyle, üniversitelerle ve sivil toplumla “sürekli yenilik” ve ortak akıl.
  • Hukuki ve Politik Alt Yapı:
    Ulusal ve uluslararası düzeyde siber doktrin, angajman kuralları, veri egemenliği yasaları.

Yerli Yazılım, Yerli Vatan

Veri, bugünün petrolüdür.
Yazılım, bugünün silahıdır.
Sunucu, bugünün kalesidir.

Kamunun ve kritik sektörlerin yerli işletim sistemi kullanması gerekli fakat bu Pardus ile başırlamadı yeni bir yerli işletim sistemine ihtiyaç var.
Tüm e-posta, mesajlaşma, dosya depolama ve belge yönetimi uygulamalarında milli sistemler tercih edilmeli.
Yerli bulut altyapısı, hem güvenlik hem stratejik bağımsızlık için zorunludur.

Yeni Nesil Siber Akıncılar

Bu ülkenin gençleri dünyanın en iyi yazılımcıları, en parlak siber güvenlik uzmanları olabilir.
Ama onları sistemin dışında bırakır, sadece “kariyer sitelerine” veya yurtdışına mahkûm edersek, asıl kaybı burada yaşarız.
Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda cepheye koşan gençler gibi, bugün de gençleri “siber cepheye” hazırlamak zorundayız.
Devletin resmi politikası, “Her 1000 gencin en az biri siber subay olacak” iddiasıyla başlamalı.

Siber Egemenlik Manifestosu ve Geleceğin Kırmızı Çizgileri

Türkiye’nin artık sözle değil, yazılı bir Siber Egemenlik Manifestosu’na ihtiyacı var.
Bu manifestoda;

  • Tüm stratejik kurumlarda milli sistemlerin kullanılması,
  • Siber saldırı anında hangi kurumun ne yapacağı,
  • Dijital kırmızı çizgiler (hangi veri, hangi altyapı, hangi iletişim kanalı “milli güvenlik” kapsamına girer),
  • Kamu-özel sektör-üniversite-sivil toplum “siber dayanışma ağları”,
  • Ulusal ve uluslararası siber angajman kuralları açıkça tanımlanmalı.

Yeni Çanakkale, Kabloların Gölgesinde

Bugünün savaşı, Trakya’da değil, veri merkezlerinde, fiber ağlarda, kod satırlarında yaşanıyor.
Toprak savunmasında olduğu gibi, dijital savunmada da “milletçe seferberlik” zamanı geldi.
Siber güvenlik sadece bir mühendislik meselesi değildir; milli aklın, tarihsel bilincin ve toplumsal kararlılığın sınavıdır.

Eğer bu çağın savaşını kazanmak istiyorsak;
Kodları da, sunucuları da, genç beyinleri de vatan bilmeliyiz.
Milli siber egemenliği sağlamadan, ne askeri ne siyasi bağımsızlık tam anlamıyla korunabilir.

Çünkü veri düşerse, vatan düşer.
Çünkü bugün, “sanal cephe” de, en az “gerçek cephe” kadar hayati.

Saygılarımla

Taşkın Koçak

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir