Yıllardır “diploma” dediğimiz şey, hayatın eğitim döneminin zirvesinin konan mühürdü. Okula girersin, yıllar geçer, sınavlar biter, bir kâğıt alırsın ve “tamam, oldum” dersin. Sonra o diploma bir rafın köşesine koyulur; sen de o diploma ile bir ömür yol almaya çalışırsın. Bu düzen, sanayi çağının başlatığı düzendi. Çünkü sanayi çağında bilgi yavaş değişiyordu. Bir insanın okulda öğrendiği bilgi, yıllarca iş görüyordu. Mezun olmak, gerçekten “bitirmek” demekti.
Fakat yapay zekâ çağında bu hikâye bozuldu. Çünkü bilgi artık bir nehir değil, bir sel. Her gün yeni bir araç, yeni bir yöntem, yeni bir ihtiyaç ortaya çıkıyor. Beş yıl önce öğrendiğin şey, beş yıl sonra “tarihi bilgi” oluyor. İşte bu yüzden mezuniyet fikri zayıflıyor. Diploma artık bir son değil, bir başlangıç oluyor. Hatta belki de bir gün diploma diye bir şey hatırlanmayacak. Çünkü öğrenme bitmediği için mezuniyet de unutulacak.
“Sonsuz diploma” dediğimiz çağ, tam olarak budur: İnsan ömrü boyunca yeniden öğrenen, yeniden şekillenen, kendini sürekli güncelleyen insan çağına giridi.
Bu çağın temelinde üç büyük gerçek var.
Birincisi: Meslekler değişiyor.
Eskiden bir insanın mesleği hayat boyu aynı kalırdı. “Ben öğretmenim, ben marangozum, ben mühendisiyim” gibi cümleler bir kimlikti. Şimdi meslekler hem çoğalıyor hem de iç içe geçiyor. Bir doktor aynı zamanda yapay zekâ sistemlerini okuyabilmek zorundadır. Bir imam sosyal medya dilini bilmezse gençlere ulaşamıyor. Bir çiftçi sensörlü tarımı, veri okumayı öğrenmeden işini büyütemiyor. Bütün meslekler, yazılımla ve veriyle temas ediyor. Dolayısıyla meslek sabit kalmıyor. Meslek, “yeniden inşa edilen” bir yapıya dönüşüyor.
İkincisi: Diploma bir zamanlar kapıların anahtarıydı. Ama artık iş dünyası şunu soruyor: “Ne biliyorsun?” değil, “Ne yapabiliyorsun?” Rivayet dönemi bitti, performans dönemi başladı. Yapay zekâ da bu değişimi hızlandırıyor. Yeni çağda bir insan, diploması olmasa bile yeteneğini ve üretimini ortaya koyarak iş bulabilecek. Çünkü yapay zekâ tabanlı ölçüm sistemleri, bilgiyi sadece kâğıt üzerinden değil, pratikte ne ürettiğin üzerinden değerlendirecek.
Biz bunu sahada birebir yaşıyoruz. Özellikle işe alımlarda diplomadan çok uzmanlığa, yeteneğe ve tecrübeye bakıyoruz. Şu anda yazılım firmamızın başında üniversite mezunu biri değil, ortaokul terk bir arkadaşımız var. Ekibimizde üniversite mezunu yazılımcılar bulunmasına rağmen onları yöneten kişi o; çünkü kendisini ciddi biçimde geliştirmiş, birçok yazılım diline hâkim olmuş ve iki yabancı dil öğrenmiş.
Bizim için ölçü çok net: Hangi üniversiteden diploma aldığı değil, işi en iyi şekilde yapıp yapamadığıdır.
Artık diploma iş başvurularında işe alım kritelrinin içinde sadece bir özellik.
Diploma değerli bir referanstır ama tek başına belirleyici değildir. Bizi bağlayan şey kâğıt değil; bilgi, üretim, performans ve sahadaki gerçek karşılıktır..
Üçüncüsü: Öğrenme kişiselleşiyor.
Eski okul, herkese aynı dersi aynı şekilde anlatırdı. “Tek tip bir eğitim” modeli. Fakat yapay zekâ, öğrenmenin kişiye özel olmasını sağlıyor. Sen nasıl öğreniyorsun? Hangi hızda öğreniyorsun? Hangi örneklerle daha iyi anlıyorsun? Nerede zorlanıyorsun? Yapay zekâ bunu izliyor ve sana özel bir öğrenme yolu çiziyor. Yani öğrenme bir fabrika bandı olmaktan çıkıp bir terzi işi hâline geliyor. Herkese kendi ölçüsüne göre bir eğitim modeli.
Bunların birleştiği yerde sonsuz diploma çağı artık kapımızda.
Peki bu çağda okul ne olacak?
Okul tamamen bitmez. Ama format değiştirir. Okul “bilgi depolama yeri” olmaktan çıkar, insan inşa etme yeri olur. Çünkü bilgi çevrimiçi ve sınırsız. Ama insanın karakteri, düşünme biçimi, ahlakı, merakı, sabrı, problem çözme yeteneği hâlâ eğitim ister. Yeni okulun görevi, insana bilgi ezberletmek değil; bilgiyi kullanacak aklı ve vicdanı öğretmek olacak. Yani onu yönlendiren olacak, bilgilendiren değil.
Bu çağda üniversiteler de dönüşecek. Üniversite bir kere girip dört yıl okuyup çıkılan yer değil; hayata yayılan bir istasyon olur. İnsan 25 yaşında girer, 35 yaşında tekrar gelir, 50 yaşında bir daha gelir. Çünkü hayat boyunca yeni alanlar açılır. Üniversite, “mezun veren kurum” değil, ömür boyu öğrenme üssü olur. Hocalar yalnızca ders anlatan kişi değil; insanın hayatına yön veren eğitim mimarları olur.
Bir de eğitim dili değişir. Kitapla başlayan öğrenme, simülasyonla, sanal laboratuvarla, artırılmış gerçeklikle zenginleşir. Mesela tıp öğrencisi kadavra görmeden ameliyat simülasyonuyla yüzlerce pratik yapar. Mühendislik öğrencisi gerçek fabrika kurulmadan, dijital ikiz fabrikada üretim yönetir. İlahiyat öğrencisi içtihat meselelerini bir yapay zekâ kütüphanesiyle binlerce metin üzerinden karşılaştırarak öğrenir. Yani eğitim, soyut olmaktan çıkıp yaşanan bir şeye dönüşür.
Sonsuz diploma çağının bir avantajı var: İnsanın yaşı büyüse bile zihni paslanmaz.
İnsan yeniden öğrenmeye mecbur kaldıkça, zihni canlı kalır. Bu toplumun dinamizmini artırır. Çünkü her kuşak, yeni dünyaya uyum sağlar. 50 yaşındaki bir insan “ben artık yaşlandım, öğrenemem” demez. Çünkü öğrenme, hayatın doğal ritmi olur. İnsan, kendini yeniledikçe hayata daha güçlü tutunur.
Ama bu çağın bir riski de var: Bilgi çok ama yön az olursa, insan dağılır.
Sonsuz öğrenme, insanı bazen yorar. Her şeyi öğrenme baskısı, insanı tükenmişliğe götürebilir. O yüzden bu çağda en değerli şey, “ne öğreneceğini seçebilmek” olacak. Yani pusula. Pusulasız öğrenme, insanı bilgi okyanusunda boğar. İşte burada aileye, okula, rehberliğe, manevi eğitime büyük iş düşer. Çünkü insan sadece bilgiyle değil, anlamla yaşar.
Yazının vurucu cümlesini buraya kazıdım:
Sonsuz diploma çağında diploma değil, öğrenme sürer. Mezuniyet değil, gelişim konuşur. İnsan bir kere “olmaz”; insan sürekli “olur.”
Bu çağın en güzel tarafı şudur:
İnsan, kendini bir ömür boyu yeniden kurabildiği için, hayatın her döneminde yeniden doğar. Bugün öğrendiğiyle yetinmez. Yarın daha derine iner. Bilgiyi kazır, içinden yeni bir yetenek çıkarır. Yeni bir yol açar. Yeni bir hizmet üretir.
Kısacası, yapay zekâ çağında eğitim bir dönem işi değil, insanın hayat tarzı olur. Diplomanın rafı kapanır, öğrenmenin kapısı sonsuza kadar açılır.
Saygılarımla
Taşkın Koçak
