Zenginliğin Hikmeti
İnsanlık tarihinin en kadim meselelerinden biri zenginlik ve fakirlik arasındaki dengedir. Dinler, toplumların sadece manevi hayatlarını değil, sosyal düzenlerini de şekillendirmiştir. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın ortak paydası yardımlaşmadır. Ancak İslam’ın zekât ve sadaka sistemi, bu yardımlaşmayı bir ahlaki tavsiyeden çıkarıp farz (emir) bir ibadet ve kurumsal bir sosyal düzen mekanizmasına dönüştürmüştür.
Kur’an-ı Kerim’de müminler “O erler ki, zekât için çalışırlar” (Mü’minûn, 23/4) şeklinde övülür. Bu ayet, Müslüman’ın sadece ibadet eden değil; çalışarak kazanan, kazancını paylaşarak toplumsal adaleti inşa eden bir şahsiyet olması gerektiğini vurgular. İslam, yoksulluğu kutsallaştırmaz. Tam aksine, çalışkan bireyi ve topluma fayda üreten zenginliği öne çıkarır.
Yahudilik ve Hristiyanlıkta Yardımlaşma
Yahudi Geleneğinde Tzedakah ve Ma‘aser
Yahudilikte zekât yoktur ama benzeri uygulamalar bulunur. “Tzedakah” (adalet ve sadaka), yoksullara yardım etmenin ahlaki bir yükümlülük değil dini bir görev olduğunu ifade eder. Ayrıca “ma‘aser” adıyla bilinen ondalık sistemde, gelirin %10’u Allah’a adanır. Bunun bir bölümü mabed hizmetlerine, bir bölümü de yoksullara ayrılırdı.
Tarım toplumunda ayrıca “peah” (tarlanın köşesini fakirlere bırakmak) ve “leket” (hasat sırasında yere düşen başakların fakirler tarafından toplanmasına izin vermek) gibi sosyal adalet mekanizmaları da vardı.
Hristiyanlıkta Ondalık ve Sadaka Anlayışı
Hristiyanlık da Yahudilikten devraldığı ondalık sistemini sürdürmüştür. Gelirin %10’unun kiliseye verilmesi, kilisenin ibadet ve hayır işlerini finanse etmesini sağlamıştır. Hz. İsa’nın “Komşunu kendin gibi sev” öğretisi doğrultusunda sadaka, hayırseverlik ve gönüllü yardım Hristiyan ahlakının temel unsurları arasında yer almıştır.
İslam’daki Fark
Yahudilik ve Hristiyanlıkta yardımlaşma çoğunlukla gönüllülük ve vicdan temelinde yürütülür. İslam’da ise zekât farzdır, yani bir emirdir ve oranı bellidir, kime verileceği Kur’an’da (Tevbe, 60) açıkça belirtilmiştir. Bu bağlamda İslam’ın farkı, yardımın bireysel bir erdem olmaktan çıkıp kurumsal ve zorunlu bir sosyal güvenlik sistemine dönüşmesidir.
İslam’ın Sosyal Adalet Mekanizması
İslam’ın güzelliği zekâtı, sadakayı ve karz-ı haseni bütüncül bir sistem içinde değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır.
- Zekât, malın kırkta biri (%2,5) ile toplumda sosyal adaleti sağlar.
- Sadaka, gönüllü paylaşım ile toplumsal dayanışmayı pekiştirir.
- Karz-ı Hasen, yani karşılıksız, güzel borç verme, kardeşliği ve güveni güçlendirir.
Bu mekanizma sayesinde servet belirli ellerde toplanmaz, dolaşım sağlanır ve fakirlik kader olmaktan çıkar.
Günümüz Dünyasının Açlık Gerçeği
Bugün dünya ekonomisinin büyüklüğü yaklaşık *110 trilyon dolardır.* Buna rağmen:
- Birleşmiş Milletler verilerine göre her gün yaklaşık 25.000 kişi açlık nedeniyle hayatını kaybetmektedir; bunun 10.000’den fazlası çocuklardır【un.org†source】.
- Yılda toplam 9 milyon insan açlık veya yetersiz beslenme nedeniyle ölmektedir【sapa-usa.org†source】.
- 2024 itibarıyla 673–735 milyon insan kronik açlık çekmektedir; bu da dünya nüfusunun yaklaşık %8–9’una denk gelir【who.int†source】【goodera.com†source】.
- Yaklaşık 295 milyon kişi ise “akut gıda güvensizliği” yaşamaktadır【wfp.org†source】.
Bu rakamlar, modern ekonomik sistemin küresel serveti adaletli dağıtamadığını ve açlığı ortadan kaldırmakta başarısız olduğunu açıkça göstermektedir.
İslam Dünyasının Potansiyeli ve Zekâtın Gücü
Eğer Müslümanlar küresel gayrisafi hasılanın %40’ını üretseydi —yani yaklaşık 44 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğe ulaşsaydı— ve zekâtlarını düzenli şekilde verselerdi:
- %2,5 zekât oranıyla 1,1 trilyon dolar sadece yoksulların ihtiyaçlarına ayrılırdı.
- Bu meblağ, açlıkla mücadelede BM’nin ihtiyaç duyduğu kaynakların kat kat üzerindedir.
- Günde 25.000 kişinin açlıktan ölmesi önlenebilir, 673–735 milyon aç insanın temel gıda ihtiyacı karşılanabilirdi.
- Sadece gıda değil, eğitim, sağlık ve barınma gibi temel ihtiyaçlar da küresel ölçekte rahatlıkla sağlanabilirdi.
Böylesi bir sistem, yalnızca Müslüman toplumların değil tüm insanlığın kurtuluşuna katkı sunabilirdi.
*İslam’ın Güzelliği: Çalışkan İnsan, Dengeli Toplum*
İslam, bireyi hem dünyada hem ahirette başarılı olmaya yönlendirir. Çalışmayı teşvik eder, kazanmayı kutsar, paylaşmayı zorunlu kılar. Bu sayede:
- Çalışkan şahsiyet, tembelliği değil üretkenliğiyle öne çıkar.
- Zenginlik, kibir ve israf aracı değil; toplumsal huzurun teminatı olur.
- Yoksulluk, kutsal bir erdem değil; çözülmesi gereken bir problem olarak görülür.
Peygamber Efendimizin Zenginlik ve Paylaşım Anlayışı
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) fakirliği yüceltmemiş, Müslüman’ın başkasına muhtaç olmadan, izzetli bir hayat yaşamasını istemiştir. “Fakirlik neredeyse küfre sebep olacaktı” (Beyhakî, Şuabü’l-Îman) hadisi, yoksulluğun ağır bir imtihan olduğunu ve toplumsal düzeni tehdit edebileceğini açıkça gösterir.
Bununla birlikte zenginlik, yalnızca kişisel refah için değildir. Efendimiz, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” (Hâkim, el-Müstedrek) buyurarak malın paylaşılmadığında vebal, paylaşıldığında ise bereket olacağını vurgulamıştır.
Sahabelerin hayatı bu anlayışın örnekleriyle doludur. Hz. Osman (r.a.), Tebük Seferi’nde ordunun ihtiyaçlarını yüzlerce deve ve altınla karşılamış, Peygamberimiz bu cömertliği övmüştür. Hz. Abdurrahman b. Avf (r.a.) da helal kazancını infak ederek Müslümanların gönlünde iz bırakmıştır.
İslam’da zenginlik kötülenmez; helal kazanç ve infak ile toplum yararına dönüştürüldüğünde yüce bir değer kazanır.
Hz. Peygamber’in, “Üst el (veren el), alt elden (alan elden) hayırlıdır” hadisi, İslam’ın bu anlayışını veciz şekilde ifade eder.
Sonuç: Evrensel Bir Model
Kapitalist sistem serveti azınlığın elinde toplarken, sosyalist deneyimler bireysel gayreti körelterek başarısız olmuştur. İslam ise *orta bir yol* sunar:
- Çalışmayı teşvik eder.
- Kazancı meşru ve helal yollarla yüceltir.
- Paylaşmayı ve adaleti zorunlu kılar.
Bugün açlıktan her gün binlerce insan ölüyorsa, bunun nedeni kaynakların yetersizliği değil, adaletsiz dağılımdır. İslam’ın zekât sistemi, işte tam bu noktada insanlığa bir çözüm sunar. Müslüman’ın görevi sadece ibadet etmek değil; çalışmak, kazanmak ve paylaşmaktır.
Ve Rabbimizin buyurduğu gibi:
“O erler ki zekât için çalışırlar.”
Bu ayet, İslam’ın sosyal adalet vizyonunun özetidir. Zenginliği üretmek, yoksulluğu ortadan kaldırmak ve toplumu dengeye kavuşturmak… İşte İslam’ın güzelliği buradadır.
Saygılarımla
Taşkın Koçak