İslam Ülkeleri Ortak Para Birimi Kurabilir mi?

Kıymetli Dostlar, Bugün sizlerle çok önemli bir meseleyi yazmak istiyorum: “İslam ülkeleri arasında ortak bir para birimi olabilir mi?”

Kulağa hoş geliyor, değil mi? Adını seçeriz; belki Akçe, belki Dirhem deriz. Simgesi hilal olur, zemininde maneviyat, arkasında ekonomik güç… Ama burada duralım. Çünkü işin en hassas yerindeyiz.

Bu paraya asla “İslam Dinarı” gibi bir isim vermemeliyiz. Bu çok iyi niyetli bir yaklaşım gibi görünse de, hem dini hem sosyal anlamda risklidir. Çünkü para, kutsal bir şey değildir. Para, bir değişim aracıdır; kıymetini üretimden, takastan, sistemden alır. Ona “İslamî” etiketi koyduğunuzda, onu yalnızca ekonomiyle değil, dinle özdeş hale getirirsiniz. Oysa İslam’ın özü, etiket değil; ilkedir.

Bir düşünün, “İslam Dinarı” diyoruz. Bu artık sadece bir ekonomik terim değil. İki milyar Müslümanı temsil eden bir sembole dönüşüyor. Ve ya değer kaybederse? O zaman mesele sadece ekonomik değil, doğrudan zihinsel ve duygusal bir kayıp olur. Çünkü insanlar o paranın değerini “İslam”la ilişkilendirecektir. Oysa herkesin ekonomik bilgi düzeyi aynı değil. Bu yüzden, kullandığımız kavramlar kadar, bu kavramların taşıyacağı yükü de iyi tartmalıyız.

Bu noktada doğru olan; paranın ismine değil, sistemine odaklanmaktır. Yani adaletli, faizsiz, helal ilkelere dayanan bir ekonomi kurmak. Eğer “Dinar” kullanılacaksa, bu sadece “Dinar” olmalı. Ne fazlası, ne kutsalı. Çünkü İslam kavramlara değil, temiz uygulamalara dayanır. İslam, sadece “ne” olduğunu değil, “nasıl” olduğunu önemser.

Elbette güçlü bir ekonomik blok kurarsınız ve dijital altyapısını hazırlarsınız. Ama mesele sadece bir para çıkarmak değil. Mesele o parayı yaşatacak bir ekosistem kurabilmektir. Bu da sadece ekonomiyle değil; hukukla, ahlakla, siyasetle, güvenle ve birlik iradesiyle olur. Daha da ötesi, bu mesele bir para tasarımı değil; medeniyet vizyonudur. Sadece banknot basmakla değil, ortak değerleri yeniden inşa etmekle olur. Yani mesele “hangi parayı basalım” değil; “nasıl bir dünyayı kuralım” sorusudur.

Ortak Para Birimi Ne Demektir? Ortak para birimi demek, aynı parayı kullanan ülkelerin, para politikalarında da ortak hareket etmesi demektir. Yani sadece aynı banknotu basmak değil, aynı faiz politikası, aynı enflasyon hedefi, aynı merkez bankası dili… Bu da öyle “hadi bir birlik kuralım” demekle olmaz. Avrupa Birliği bile bunu ancak onlarca yıl süren entegrasyonla başarabildi. O da hala tam anlamıyla değil; Yunanistan krizi gibi örneklerde çatlaklar hemen ortaya çıkıyor.

İslam Ülkeleri Gerçekten Hazır mı? Şimdi dönüp kendimize bakalım. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi 57 ülke var. Coğrafya geniş: Endonezya’dan Fas’a, Türkiye’den Nijerya’ya kadar uzanıyor. Ama ekonomik olarak bu ülkeler arasında derin farklar var. Suudi Arabistan petrol zengini, Bangladeş ise tekstil ağırlıklı gelişmekte olan bir ekonomi. Türkiye orta gelirli sanayi ülkesi, Malezya teknolojiyle öne çıkıyor. Yani tablo oldukça heterojen.

Toplamda İslam ülkelerinin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH) 2024 itibarıyla yaklaşık 9 trilyon dolar civarında. Dünyanın toplam GSYH’sinin 107 trilyon dolar civarında olduğu düşünülürse, bu oran %8-9 seviyesinde. Düşük gibi görünse de, azımsanacak bir rakam değil. Ancak bu ekonomik güç dağınık. Ülkeler arasında ticaret hacmi düşük, çoğu hâlâ Batılı ülkelerle ticaret yapıyor. Aralarındaki ekonomik entegrasyon oldukça sınırlı. Bu durum, ortak para biriminin yaşaması için gerekli ticaret yoğunluğu ve ekonomik bağları zayıflatıyor.

Bu Parayı Neye Endeksleyeceğiz? Gelelim işin teknik kısmına… Diyelim ki “biz kendi paramızı bastık” ve adını Dinar koyduk. Güzel. Peki bu parayı neye endeksleyeceğiz?

  • Dolara mı? O zaman zaten bağımlı olduğumuz sisteme bağlı kalmaya devam ederiz. Gerçekte dolar dışında güçlü ve yaygın bir referans sistemi bulunmamakla birlikte, yine de diğer seçenekleri değerlendirmek gerekir.
  • Altına mı? Güvenli ama sınırlı bir kaynak. Dalgalanma riski taşır. ABD bile bunu, uluslararası desteklerle tam anlamıyla başaramamıştı.
  • Gümüşe mi? Tarihî bağ var ama günümüz finans dünyasında etkisi sınırlı.
  • Sepet emtiaya mı? Karma yapı olabilir ama yönetimi ve denetimi zordur.

Burada önemli olan şudur: Bu para birimi değerini nasıl koruyacak ve dünya sisteminde nasıl bir yer edinecek?

Rezerv Para Sistemi ve ABD Gerçeği Bugün dünya ekonomisinin belkemiği hâlâ ABD dolarıdır. Merkez bankalarının büyük bir kısmı rezervlerini dolarla tutar. Petrol, altın, buğday gibi temel emtiaların fiyatlaması hâlâ dolar üzerinden yapılır. Bu yapı, ABD’ye küresel ölçekte eşsiz bir parasal egemenlik ve finansal kontrol imkânı sunar.

Bu düzeni değiştirmek isteyen ülkeler yok değil. BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) yıllardır kendi aralarında dolar dışı ticareti teşvik ediyor, hatta ortak para birimi projeleri geliştiriyorlar. Ancak henüz bu hedeflerini tam anlamıyla hayata geçirebilmiş değiller. Çünkü mesele sadece teknik bir finans mühendisliği değil; aynı zamanda güçlü bir siyasi irade, ekonomik entegrasyon ve uluslararası dirençle yüzleşme cesareti gerektiriyor.

Peki, İslam ülkeleri bu noktada ne yapabilir?

Dürüst konuşmak gerekirse, böyle bir adım atıldığı takdirde bu durum ABD tarafından büyük bir jeopolitik meydan okuma olarak algılanacaktır. Nitekim geçmişte bu tür girişimlerde bulunan liderlerin başına neler geldiğini gördük. Saddam Hüseyin’in petrolü euro ile fiyatlandırma denemesi, Muammer Kaddafi’nin Afrika dinarı projesi… Her biri, küresel para düzenine karşı geliştirilen sembolik direnişlerdi ve çok ağır sonuçlar doğurdu.

Fakat burada sadece siyasi değil, aynı zamanda yapısal bir çelişkiyle de karşı karşıyayız: Günümüz dünyasında neredeyse tüm hammaddeler, yani emtialar, dolar üzerinden fiyatlanıyor. Siz dolara endeksli bir hammaddeyi alırken, onu altın ya da gümüş bazlı bir para birimiyle satmak istiyorsanız; bu noktada ciddi bir hesaplama problemi ve kur riskiyle karşılaşırsınız. Bu sadece finansal bir teknik sorun değil; aynı zamanda sürdürülebilir bir değer zinciri kurma çabasının önündeki büyük bir engeldir.

İşte tam da bu noktada sistemin içine gömülü bir ikilem ortaya çıkıyor: Eğer gerçekten faizsiz, adil ve güven esasına dayalı bir ekonomik yapı kurmak istiyorsak, önce üretim ve ticaret sistemimizi dolar bağımlılığından kurtarmalıyız. Aksi takdirde, kuracağımız her yeni para sistemi, mevcut küresel yapının içinde erir gider. O para ister altına endeksli olsun, ister gümüşe; sonuçta aynı çarkın başka bir dişlisi olur.

Ancak bu da kolay bir şey değildir. Çünkü sadece para sistemini değil, aynı zamanda üretim-ticaret-finans üçgenini yeniden kurmak gerekir. Bu da yalnızca ekonomik değil; siyasi, diplomatik ve teknolojik anlamda yeni bir paradigma inşa etmeyi gerektirir.

İslami Değerler, Güven Ekonomisi Burada yine de bir umut ışığı var. Zira İslam’ın önerdiği fıkhi sistem; adalete, dengeye, faize karşı durmaya ve reel ekonomiye dayanır. Bu yaklaşım, güven esaslı bir para sistemi kurmak için eşsiz bir zemin sunar. Altın ve gümüşe endeksli, dijital olarak izlenebilir, faizsiz finans ilkeleriyle uyumlu bir para birimi; sadece İslam ülkeleri için değil, küresel ölçekte ekonomik güven arayan tüm toplumlar için de bir cazibe merkezi haline gelebilir.

Ama bunun için önce kendi içimizde güven inşa etmeliyiz. Aramızdaki sınırları sadece coğrafi değil, zihinsel olarak da kaldırmalıyız. Ortak Merkez Bankası kurmadan, ortak ticaret ve yatırım mekanizmaları oluşturmadan, bu para birimi sadece bir sembol olarak kalır.

Ne Yapılmalı? Evet, ideal bir yapıdan söz ediyoruz. Ama bu hayali ete kemiğe büründürmek için atılması gereken somut adımlar var. Öncelikle şunu netleştirelim: Bu mesele, “doların karşısına bir alternatif koyalım” kadar basit değil. Çünkü karşımızda sadece bir para birimi değil, küresel bir sistem var. Dolar; SWIFT ağından enerji piyasalarına, rezerv yönetiminden borçlanma araçlarına kadar her noktada hâkim. Dolayısıyla bu sistemin karşısına bir değer üretmek istiyorsanız, sadece sembolik değil, sistemsel bir karşılık inşa etmelisiniz.

Bu çerçevede, İslam ülkeleri arasında ortak bir para birimini hayata geçirmek için atılması gereken temel adımlar şunlardır:

  • İslam Ekonomik ve Parasal Birliği (İEPB) adıyla teknik, diplomatik ve ekonomik güce sahip bir yapı kurulmalı. Bu yapı sadece teorik değil, uygulamaya dönük modeller üretmeli.
  • Ortak ticaret ve yatırım fonları oluşturularak sermaye birliği sağlanmalı. Bu fonlar aracılığıyla ülkeler arası yatırım akışı desteklenmeli, ekonomik entegrasyon güçlendirilmeli.
  • Dijital para teknolojileri sisteme entegre edilmeli. Blockchain altyapısı, hem güvenliği hem de şeffaflığı artırarak merkezî kontrolün dışında bir çözüm sunabilir.
  • Altın ve gümüş destekli hibrit bir model üzerinde çalışılmalı. Hem fiziksel değer taşır hem de dijital işlemlerle entegre edilebilir bir yapı kurulmalı.
  • Kurulacak bu sistem, hem İslam fıkhına uygun olmalı, hem de modern ekonomi bilimiyle çelişmeyen, sürdürülebilir ve denetlenebilir yapılarla desteklenmeli.

Ancak tüm bu adımlar atılsa bile şunu görmek zorundayız: Bu sistemin çalışıp çalışmayacağı, sadece teknik altyapıya değil, politik iradeye, ekonomik bağımsızlığa ve jeopolitik dayanıklılığa bağlıdır. Dolarla örülmüş bir dünya sisteminde, dolarsız yeni bir ekonomi kurmak, yalnızca “alternatif bir para üretmek” değil; aynı zamanda alternatif bir dünya kurmak demektir.

Bu da kolay değildir. Ama imkânsız da değildir. Yeter ki samimiyetle başlansın, bilgelikle ilerlesin, dayanışmayla büyüsün.

Son Söz: Para Değil, Medeniyet Lazım Unutmayalım ki para, sadece bir araçtır. Esas mesele, o parayı taşıyan sistemin ahlakıdır, hukukudur, vizyonudur. İslam ülkeleri önce birlikte yaşama iradesini, sonra ortak ekonomik değer üretme kabiliyetini göstermelidir. Ondan sonra para zaten gelir.

O yüzden mesele “biz de para basalım” meselesi değil. Mesele, yeni bir ekonomik medeniyet kurma iradesi meselesidir.

Saygılarımla,

Taşkın Koçak

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir