İlahiyat fakültelerine sözel yerine eşit ağırlık (EA) puan türüyle öğrenci alınmalıdır. Çünkü bu fakülteleri, “çok vasat bir bölümmüş” mantığından çıkarmak zorundayız. Bugün ilahiyat fakülteleri toplumda çoğu zaman kolay girilen, sözel puanla tercih edilen, ailelerin “çocuğum bir yere yerleşsin” diye yönlendirdiği bölümler gibi görülmektedir. Bu yanlış algı, fakültelerin gerçek misyonunu gölgelemekte, nitelikli gençlerin ilgisini azaltmakta ve toplumun gözünde değer kaybettirmektedir.
Oysa ilahiyat fakülteleri herhangi bir bölüm değildir. Burada verilen eğitim, sadece bireysel kariyerin değil, bütün bir toplumun geleceğini doğrudan ilgilendiren bir misyona sahiptir. Çünkü buradan mezun olanlar, dini temsil eden, topluma rehberlik eden, Peygamber’in varisi olarak kabul edilen bir mesleğin mensuplarıdır. Dolayısıyla bu fakülteler, en nitelikli, en zeki, en dava şuuru taşıyan gençleri kendisine çekmek zorundadır.
Üstelik günümüzde modernleşen, dijitalleşen ve yapay zekâ ile dönüşen bir dünyada insanlık, her zamankinden daha güçlü bir şekilde anlam arayışı içindedir. Bu arayışa cevap verebilmek için, çağın şartlarına göre en iyi şekilde donatılmış, dini en sahih biçimde temsil eden ve topluma ışık tutan ilahiyatçılara ihtiyaç vardır.
Konferans Tecrübelerimden Notlar
Yıllardır birçok ilahiyat fakültesinde konferanslara katıldım. Çoğu zaman gençlere şu soruyu yönelttim:
“Bu bölüme gelme sebebiniz nedir? Çok kolay olduğu için mi? Sözel puanla kısa yoldan iş sahibi olma arzusu için mi? Ailenizin yönlendirmesi mi? Yoksa Peygamber Efendimizin varisi olmak, dini anlamak, insanları irşad etmek ve dava şuuru ile hizmet etmek için mi?”
Genelde üç farklı cevap çıkar:
- Bir grup, bölümü kolay olduğu için tercih ettiğini söyler.
- Bir grup, ailesinin yönlendirmesiyle geldiğini ifade eder.
- Bir grup genç ise bu bölümü dava olarak seçtiğini belirtir.
Bu cevaplar bize şunu göstermektedir: İlahiyat fakültelerini tercih eden gençlerin önemli bir kısmı, kolay girilecek bir bölüm olması ya da kısa yoldan iş sahibi olma düşüncesiyle hareket etmektedir. Oysa ilahiyat yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda bir misyondur; sadece diploma değil, bir davadır. İlahiyat fakültelerinin gerçek geleceğini kurtaracak olan, öğrencilerin kalplerinde taşıyacakları dava bilinci ve temsil sorumluluğudur.
Asıl Gaye Tebliğ ve İrşad Olmalı
İlahiyat fakültesinde hangi branşı seçerseniz seçin —ister hadis, ister tefsir, ister fıkıh, ister kelam— asıl gaye birdir: dini en güzel şekilde temsil etmek, anlatmak ve insanlara ulaştırmaktır.
Bir hadisçi, yalnızca sahih rivayetleri tespit eden değil; o rivayetlerin ışığında topluma yön veren kişidir. Bir tefsirci, sadece ayetleri açıklayan değil; ayetin mesajını çağın insanına ulaştırandır. Bir fıkıhçı da yalnızca hüküm çıkaran değil; adalet ve merhameti güncel hayata taşıyandır.
Dolayısıyla ilahiyatçının görevinin en az yarısı, dini tebliğ etmek ve topluma rehberlik etmektir. Bu sorumluluğu üstlenmeyen ilahiyatçı, kendi içinde çelişkiye düşer ve davasına sırtını dönmüş olur. İlahiyatçı seçilmiş kişidir; bu seçilmişliğin hakkını en güzel şekilde vermelidir.
Ailelerin Yanlış Yönlendirmesi
Toplumumuzda sıkça görülen bir başka sorun, ilahiyat fakültelerinin “başarısız öğrencilerin mecburen yönlendirildiği alan” gibi algılanmasıdır. Aileler en başarılı çocuklarını mühendislik, tıp, hukuk gibi bölümlere yönlendirirken; daha düşük puan alan çocuklarını ilahiyata göndermektedir.
Bu yaklaşım başlı başına bir yanlıştır. Çünkü burada yetişen gençler, topluma dini temsil edecek kişilerdir. Başarısız öğrenci ile doldurulan fakülteler, sadece akademik seviyeyi düşürmez; aynı zamanda dinin temsil kalitesine de zarar verir.
Bir doktorun hatası bir insanın bedenine zarar verir, bir mühendisin hatası bir binayı yıkar; ama bir ilahiyatçının hatası, bütün bir toplumun inancına ve ahlakına zarar verir. Bu nedenle ilahiyat fakültelerine en başarılı, en vizyoner gençler yönlendirilmelidir.
Kız Öğrencilerin Yoğunluğu
Son yıllarda ilahiyat fakültelerinin öğrenci profiline bakıldığında, dikkat çekici bir tabloyla karşılaşıyoruz: YÖK verilerine göre bazı fakültelerde kız öğrencilerin oranı %70’e kadar çıkmaktadır.
Bu durumun iki önemli sonucu var:
- İstihdam Dengesizliği: Diyanet ve Milli Eğitim kadrolarında erkeklerin daha fazla istihdam edilmesi, mezun kız öğrenciler arasında ciddi işsizlik doğuruyor.
- Toplumsal Algı: Fakülteler “kadın öğrencilerin yoğunlukta olduğu” bölümler gibi algılanıyor.
Burada mesele kız öğrencilerin başarısı değildir. Aksine birçok kız öğrenci, fakültelerde son derece başarılıdır. Ancak bu yoğunluk, mezuniyet sonrası iş piyasasında ciddi bir yığılmaya neden olmaktadır. Çözüm, kadın ilahiyatçılara aile danışmanlığı, dini rehberlik, sosyal hizmetler gibi yeni istihdam alanlarının açılmasıdır.
İmam Hatip Kökenli ve Diğer Öğrencilerin Yeterlilik Sorunu
İlahiyat fakültelerinin yaşadığı zorluklardan biri de öğrenci profilinden kaynaklanmaktadır. İmam Hatip liselerinden gelen öğrencilerin bir bölümü, fakülte müfredatını takip edecek düzeyde Arapça, temel İslami ilimler ve metodoloji açısından yeterince donanımlı değildir. Ancak bu tablo bütün imam hatipliler için geçerli değildir; pek çok başarılı öğrenci de vardır. Sorun, hazırlık eksikliklerinden kaynaklanmaktadır.
Öte yandan, imam hatip dışındaki liselerden gelen öğrenciler için sorun daha da büyüktür. Araştırmalar, bu öğrencilerin özellikle Arapça hazırlık ve alan derslerine uyum konusunda ciddi güçlükler yaşadığını göstermektedir. Hatta bazı öğrenciler bu sebeple fakülteden kayıt sildirmektedir.
Dolayısıyla, fakültelerin sadece kontenjan doldurmak yerine, altyapısı güçlü, dini bilgiye hazırlıklı, dil becerisi yüksek öğrencilere yönelmesi büyük önem taşımaktadır. Çözüm, giriş kriterlerinin gözden geçirilmesi, hazırlık sınıflarının güçlendirilmesi ve öğrenciye destek sağlayacak oryantasyon programlarının yaygınlaştırılmasıdır.
İlahiyat Fakültelerinin Temel Sorunları
- İstihdam Yığılması: Her yıl on binlerce mezun veriliyor, fakat kadrolar sınırlı.
- Fakülteler Arası Seviye Farkı: Akademik kadrosu güçlü fakülteler ile yeni kurulan fakülteler arasında büyük uçurum var.
- Toplumun Çelişkili Beklentileri: Akademik dünya eleştirel ve analitik ilahiyatçı beklerken, halk pratik sorulara cevap veren ilim erbabı ister. Mezunlar bu ikilemde kimlik bunalımı yaşıyor.
- Dini Temsil Baskısı: İlahiyatçılar toplumda sürekli gözlem altında. Bu, genç mezunlarda psikolojik baskı oluşturuyor.
- Mezhep, Cemaat ve Tarikat Taassubu – Çatışmalar: Fakülteler kimi zaman mezhep, cemaat ve tarikat etkilerinden kaynaklanan gerilimlerle yüzleşmekte; bu durum akademik özgürlüğü zedelemekte ve öğrenciler arasında gruplaşmalara yol açmaktadır. Geleneksel İslam ilimleri ile modern bilimler arasında sağlıklı bir denge kurmak bu yüzden zorlaşmaktadır.
- Dil Sorunu: Türk ilahiyat fakülteleri birçok açıdan güçlü olsa da, Arapça ve İngilizce yeterliliği zayıf olduğundan hem uluslararası yayınlarda hem de akademik işbirliklerinde geri kalmaktadır.
- Uluslararası Görünürlük Eksikliği: Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi, Malezya’daki IIUM, Suudi Arabistan’daki Medine İslam Üniversitesi, Katar’daki Qatar Faculty of Islamic Studies gibi merkezler küresel ölçekte etkinken, Türk ilahiyat fakülteleri uluslararası akademide yeterince görünür değildir.
Tarihsel Arka Plan
Osmanlı medrese sistemi uzun yıllar dini ilimleri en yüksek seviyede öğretmiştir. Ancak modernleşme sürecinde medreseler gerilemiş, yerini modern fakülteler almıştır. 1949’da Ankara İlahiyat’ın açılmasıyla başlayan süreç bugün 100’den fazla fakülteye ulaşmış, fakat hızlı çoğalma beraberinde kalite sorunlarını da getirmiştir.
Ayrıca ilahiyat fakülteleri, AK Parti iktidarına kadar çoğu zaman dönemin YÖK yöneticileri ve üniversite rektörleri tarafından adeta “üvey evlat” muamelesi görmüş, yeterli ilgi ve desteği bulamamıştır.
Uluslararası Karşılaştırmalar
Günümüzde Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi, Malezya’daki IIUM, Suudi Arabistan’daki Medine İslam Üniversitesi, Katar’daki Qatar Faculty of Islamic Studies, Fas’taki Karaviyyin Üniversitesi, İran’daki Kum İslami İlimler Havzası, İngiltere’deki Oxford Centre for Islamic Studies, Cambridge Centre of Islamic Studies ve SOAS University of London, ayrıca Amerika’daki Harvard Üniversitesi İslam Araştırmaları Programı dünya çapında akademik otorite kabul edilmektedir.
Bu kurumlar öğrenci seçerken daha sıkı kriterler uygulamakta, müfredatlarını çağın ihtiyaçlarına göre güncellemekte ve uluslararası akademik üretimde aktif rol oynamaktadır. Ancak özellikle İslam dünyasının en köklü kurumlarından biri olan El-Ezher, önceki yüzyıllardaki küresel etkisini bugün aynı ölçüde sürdürememektedir.
Türk ilahiyat fakülteleri ise çoğu zaman hâlâ “yerel meseleler” çerçevesinde kalmaktadır. Oysa gerçekte, birçok ülkenin ilahiyat kurumlarından çok daha ileri seviyededir. Ancak bu üstünlük uluslararası alanda yeterince görünür olamamaktadır. Bunun en temel sebeplerinden biri, dil sorunudur: Arapça ve İngilizce alanında güçlü yayınlar yapılamadığı için Türk ilahiyat fakültelerinin tanınırlığı sınırlı kalmaktadır.
Türkiye’nin tarihî ve kültürel mirası düşünüldüğünde, ilahiyat fakültelerinin küresel akademide liderlik yapması gerekirken, bu fırsat dil engeli ve stratejik vizyon eksikliği nedeniyle tam anlamıyla değerlendirilememektedir.
Dijitalleşme ve Çağın İhtiyaçları
Gençlerin dini bilgiye erişimi artık kitaplardan değil, internetten ve sosyal medyadan gerçekleşiyor. YouTube, Instagram, TikTok üzerinden milyonlara ulaşan dini içerik üreticileri var.
İlahiyat fakülteleri bu yeni ortamı görmezden gelemez. Öğrenciler dijital tebliğ yöntemleri, yapay zekâ destekli dini araştırmalar, sosyal medyada etik iletişim konularında da yetiştirilmelidir. Aksi takdirde alan, akademik eğitimi olmayan popüler figürlerin tekeline kalır.
Müfredat Reformu
İlahiyat fakültelerinde müfredatın yeniden ele alınması şarttır. Kur’an, hadis, fıkıh, kelam gibi temel ilimlerin yanında:
- Psikoloji
- Sosyoloji
- İletişim, sosyal medya
- Teknoloji ve yapay zekâ uygulamaları
- Pedagoji
- Dinler tarihi
- Felsefe
- Din sosyolojisi
gibi dersler daha güçlü bir şekilde öğretilmelidir. Çünkü ilahiyatçı sadece dini bilen değil, toplumu da tanıyan, çağın insanını anlayan, modern sorunlara çözüm üreten kişi olmalıdır.
Çözüm ve Yol Haritası
Kısa Vadeli Öncelikler
- EA Puanıyla Öğrenci Kabulü
- Müfredat Yenilenmesi
- Dil Eğitiminin Güçlendirilmesi
- Hazırlık ve Oryantasyon Programlarının Güçlendirilmesi
Orta Vadeli Öncelikler
- Uluslararası Entegrasyon
- Akademik Kadro Niteliğinin Artırılması
- Dijital ve Yapay Zekâ Uyumlu Eğitim
- Mezun Takip ve Destek Sistemi
- Kız Öğrencilerin Yoğunluğuna Yönelik İstihdam Çözümleri
Uzun Vadeli Öncelikler
- İstihdam Çeşitliliği ve Yeni Mesleki Alanlar
- Fakülte Sayısında Planlı Denge
- Psikolojik ve Manevi Rehberlik Rolü
- Uluslararası Öğrenci Çekme
- Finansal ve Kurumsal Destek Mekanizmaları
Politika Önerileri:
- YÖK, öğrenci kabul sistemini yeniden düzenlemeli.
- Diyanet, mesleki gelişim ve akademik araştırmaları destekleyen bir kurum olmalı.
- Üniversitelerarası işbirliği ve uluslararası fonlarla akademik üretim teşvik edilmeli.
- Diyanet bünyesinde dijital içerik ve AR-GE merkezleri kurulmalı.
Sonuç: Vasatlıktan Vizyoner Merkeze
İlahiyat fakülteleri sıradan fakülteler değildir. Buradan mezun olanlar, bu milletin manevi mühendisleridir. Eğer bu fakülteler vasat öğrencilerle doldurulmaya devam ederse, toplumda “kolay bölüm” algısı güçlenecek ve dini temsil kalitesi düşecektir.
Oysa yapılacak adımlar bellidir: EA puanıyla öğrenci kabulü, müfredat reformu, uluslararası açılım, istihdam çeşitliliği ve kız öğrencilerin yoğunluğuna yönelik yeni çözümler. Bu adımlar atıldığında, ilahiyat fakülteleri sadece Türkiye’nin değil, İslam dünyasının da vizyon merkezi haline gelebilir.
İlahiyat fakültelerini vasatlıktan çıkarıp, dava bilinciyle donatılmış, çağın sorunlarına cevap verebilen gençler yetiştiren kurumlara dönüştürmek hepimizin görevidir. Çünkü dinin temsilinde hata, sadece bireyi değil, bütün bir toplumu etkiler.
Bu yüzden ilahiyat fakülteleri, bu ülkenin ve ümmetin geleceği için stratejik bir yatırımdır. En zeki gençlerimizin buraya yönlendirilmesi, ilahiyat fakültelerinin vizyoner bir dava merkezi haline gelmesi, Türkiye’nin manevi geleceği açısından hayati bir zorunluluktur.
Saygılarımla
Taşkın Koçak