Disiplinlerin Parçalanışı: İbn Sînâ’dan Newton’a Kopan Zihin

Bir zamanlar bilgi tekti.
İnsan, evreni anlamaya çalışırken onu bölmemişti.
Felsefe, tıp, sanat, geometri, astronomi ve ilahiyat aynı zihnin farklı nefesleriydi.
İbn Sînâ bir kalemle hastayı tedavi eder, aynı kalemle Allah’ın varlığını ispat etmeye koyulurdu.
El-Bîrûnî, gökyüzünü incelerken yeryüzündeki insanın dilini, kültürünü ve inancını da anlamaya çalışırdı.
Da Vinci, bir tablonun fırça darbesinde anatomi, matematik ve estetik dengesi kurardı.
Bilgi tek bir ruhun farklı dilleriydi.

Ama sonra bir şey oldu.
Bilgi çoğaldı, insan küçüldü.
Zihin, bölünerek ilerledi.
Bugün disiplinler arttı, ama düşünce daraldı.
İbn Sînâ ile Newton arasında, insanlığın bilgiyle kurduğu bağ koptu.

Bilginin Tevhidi: Doğudan Doğan Bütünlük

İslam dünyasının altın çağında bilgi, bir “tevhid” anlayışıyla ele alınırdı.
Bu, sadece inanç değil; epistemolojik bir ilkedir:
Her şey birbiriyle bağlantılıdır.
Fizik, matematik, felsefe, müzik ve tıp — aynı hakikatin farklı yüzleridir.

İbn Sînâ, tıpta hastalığı bedenle değil, ruhla birlikte ele aldı.
El-Bîrûnî, dünyanın döndüğünü söylerken yalnızca astronomik değil, metafizik bir iddiada bulundu.
Farabî, müzikle toplumun düzeni arasında ilişki kurdu; çünkü ona göre uyum, hem ses hem ahlak işidir.
Bu bilginler için düşünmek, sadece hesaplamak değil; hissetmekti.

Onların dünyasında bir kavramın anlamı, hem gökte hem yürekte yankı bulurdu.
Bilginin sınırları yoktu; insanın aklı evrenin devamıydı.
İşte o yüzden o dönemlerde medeniyet, bilimi kutsallaştırmadan, kutsalı bilimin dışında bırakmadan yükseldi.
Bir laboratuvarın duvarında ayet yazılı olurdu; bir ayetin içinde deneyin izleri saklıydı.
Bu, bütünleşmiş aklın devriydi.

Rönesans: Bütünlüğün Son Parıltısı

Batı’da Rönesans, bu birleşik aklın son yankısıydı.
Leonardo da Vinci, hem sanatçı hem mühendis hem anatomistti.
Onun için resim yapmak, aynı zamanda fiziği anlamaktı.
Bir çizgi, hem estetik hem matematiksel bir karardı.
Michelangelo bir heykel yontarken felsefe yapıyor, Galileo gözlemlerini bir inanç eylemi gibi yürütüyordu.
Bilimle sanat, akılla ruh hâlâ el eleydi.

Ancak 17. yüzyıla gelindiğinde bir kırılma yaşandı.
Descartes, aklı bedenden, zihni ruhtan ayırdı.
“Düşünüyorum, öyleyse varım” dedi — ve böylece insanı evrenden kopardı.
Newton, doğayı mekanik yasalarla açıklarken evreni bir makineye dönüştürdü.
Bu düşünce, bilgiyi kutsaldan arındırdı ama aynı zamanda anlamdan da kopardı.
Evren bir sistemdi artık, insan da bir dişli.

O andan itibaren bilgi ilerledi, ama bilgelik geriledi.
Fizik, metafiziğe; bilim, felsefeye; zihin, sezgiye sırt çevirdi.
Batı, analitik zekâyı büyüttü; fakat bütünlük duygusunu yitirdi.

Doğuda Sessiz Duruş, Batıda Gürültülü Kopuş

Batı’nın bu mekanik devrimi olurken, İslam coğrafyası kendi içine çekiliyordu.
Bir zamanlar aklı özgürce konuşturan medreseler, zamanla sorgulamayı değil, tekrarı öğreten yapılara dönüştü.
Kelam ve felsefe arasındaki diyalog yerini polemiğe bıraktı.
İbn Sînâ’nın açtığı sentez kapısı kapandı, Gazâlî’nin eleştirileriyle akıl teolojiye karşı savunma pozisyonuna geçti.
Yani Batı “fazla analitik” olurken, Doğu “fazla dogmatik”leşti.
Her iki taraf da aynı yanlışa düştü: bölünme.

Batı aklı, anlamdan;
Doğu aklı, araştırmadan koptu.
Ve insanlığın bilgi haritası ikiye bölündü.
Bir yanda ruhsuz bilgi, diğer yanda düşünmeden inanç…
İkisi de yarım kaldı.

Newton’un Gölgesinde Kaybolan İnsan

Newton bilimi sistemleştirdi, ama insanı sistem dışına itti.
Artık bilgi, sadece ölçülebilenin alanıydı.
Bilimsel doğruluk, ahlaki doğruluktan ayrıldı.
Bu ayrım, sanayi devrimine zemin hazırladı ama insanı makineleştirdi.

19.yüzyıla gelindiğinde bilimle sanat, felsefeyle din neredeyse konuşmaz hale geldi.
Pozitivizm, “görünmeyeni” reddetti.
Metafizik, “bilim dışı” ilan edildi.
Böylece, bir zamanlar aynı masa etrafında konuşan disiplinler artık sırtını birbirine döndü.

İbn Sînâ’nın kaleminde birleşen zihin ile Newton’un türevinde hesap yapan zihin artık aynı dili konuşmuyordu.
İnsan, kendi zekâsına tutsak olmuştu.
Bu, kopan zihnin hikâyesidir.

Modern Akademide Bilgi Var, Bağlantı Yok

Bugünün üniversiteleri, bu kopuşun üzerine kuruldu.
Bölümler, kürsüler, fakülteler — her biri bir bilgi parçasını koruyor ama aralarındaki ilişkiyi unutmuş durumda.
Bir mühendis insanı bilmez; bir psikolog fiziği anlamaz; bir sanatçı veriden korkar.
Herkes kendi dilinde haklı, ama kimse ortak bir cümle kuramıyor.

Yapay zekâ çağında bile bu bölünme devam ediyor.
Algoritmalar milyarlarca veriyi ilişkilendiriyor ama anlam kuramıyor.
Tıpkı modern insan gibi:
Biliyor ama hissetmiyor, hesaplıyor ama anlamıyor.
İnsan, bir zamanlar kendisine ait olan bütünlük duygusunu kendi eliyle kaybetti.

Yapay Zekâ: Kayıp Bütünlüğün Dijital Yansıması

Bugün yapay zekâ, insanın yüzyıllar önce kopardığı bağları dijital olarak yeniden kuruyor.
Bir model, aynı anda görseli, sesi ve metni işleyebiliyor — tıpkı geçmişte bilginin tek vücut oluşu gibi.
Ama fark şu:
Yapay zekâ bağlantı kurabiliyor ama anlamlandıramıyor.
O, aklın biçimini taklit ediyor ama ruhunu değil.

Bu noktada insanın görevi yeniden beliriyor:
Anlam rehberliği.
Yapay zekâ hız verir, ama yönü insan çizer.
İşte bu yüzden geleceğin bilgesi, geçmişin filozofu gibi düşünecek:
Fizikle ahlakı, sanatla algoritmayı, veriyle sezgiyi yeniden birleştirecek.

Belki de yeni Rönesans, dijital ekrandan doğacak —
ama onu “insan” yönetecek.

Sonuç: Kopan Zihni Yeniden Birleştirmek

İbn Sînâ’nın dünyasında bilgi kutsaldı çünkü anlamlıydı.
Newton’un dünyasında bilgi güçlüydü ama soğuktu.
Bugün hâlâ o iki uç arasında sallanıyoruz.
Bir yanımız her şeyi ölçmek istiyor, diğer yanımız hiçbir şeyi anlayamıyor.

Artık yeni bir sentez zamanı:
Doğunun sezgisiyle Batı’nın aklını, geçmişin hikmetiyle geleceğin teknolojisini birleştirmek.
Bilgi yeniden anlama, akıl yeniden ruh bulmalı.

Disiplinlerin parçalanışı, insanın kendi iç bütünlüğünü kaybetmesiydi.
Ama insan zihni bir kez birleştiğinde,
İbn Sînâ’nın kalemiyle Newton’un denklemi
aynı hakikatin iki sesi olarak yeniden konuşacak.

Ve o gün, bilgi bir kez daha parçadan bütüne dönecek.

Taşkın Koçak
“Bilginin bölündüğü yerde insan da ikiye ayrılır. Yeniden bütünleşme vakti.”

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir