Üretken Yapay Zekâ Çağında Üniversitenin Amacı ve Geleceği
Türkiye’de ve dünyada üniversiteler tarihsel olarak sadece bilginin üretildiği ve aktarıldığı kurumlar değildir; aynı zamanda bir medeniyet inşa hareketinin, toplumsal dönüşümün ve insan yetiştirmenin omurgasıdır. Bugün ise karşımızda çok daha büyük bir meydan okuma var: Üretken yapay zekâ teknolojilerinin, yükseköğretimin yapısını, felsefesini ve işleyişini kökten değiştiren bir güç olarak yükselişe devam etmektedir.
Üretken Yapay Zekâ ile Gelen Paradigma Değişimi
Son iki yılda üretken yapay zekâ (LLM’ler, büyük dil modelleri, metin, görsel, ses ve kod üretme yeteneğine sahip algoritmalar), eğitimin ve bilgiye erişimi kolaylaştırarak devrim niteliğinde bir sıçrama yaptı. Artık bilgi, yalnızca kütüphanelerin, akademisyenlerin veya kampüslerin tekelinde değil. Bir öğrenci, üretken yapay zekâ ile birkaç dakika içinde makale yazabiliyor, veri analizini tamamlayabiliyor, hatta araştırma önerisi ya da tez giriş bölümünü “bir tıkla” oluşturabiliyor.
Peki, üniversitenin rolü ne olacak? Bir bilgi üretim ve dağıtım merkezi olmaktan çıkıp, sadece bir “sertifika” veya “mezuniyet belgesi” veren bir aracıya mı dönüşecek?
Bilgiye Ulaşmanın Kolaylaştığı Dünyada Üniversitenin Değeri
Bilgiye ulaşmak kolaylaştı; ama “anlamlandırmak”, “değer üretmek” ve “eleştirel bakış açısı geliştirmek” hâlâ insan aklının sahasıdır. Üretken yapay zekâ, taklit, sentez ve özet yapabilir; ancak bir düşüncenin derinliğini, tarihsel arka planını ve kültürel bağlamını tam anlamıyla kavrayamaz. Asıl mesele, üniversitelerin bu teknolojik dönüşüm karşısında öğrencilerine, yalnızca bilgi aktarmakla kalmayıp, bilginin eleştirisini, değerini ve kullanımını öğretebilmesidir.
Artık üniversitenin asıl görevi; algoritmaların veremeyeceği “anlam inşasını”, “etik irdelemeyi”, “insani temas ve rehberliği” merkeze almaktır.
Akademik Dürüstlük ve Değerlendirmenin Yeniden Tasarımı
Üretken yapay zekâ araçları öğrencilerin ödev, proje ve sınavlarda kolaylıkla kullanabileceği, hatta suistimal edebileceği imkanlar sunuyor. Burada akademik dürüstlük ve güven meselesi, üniversitelerin önündeki en büyük sınavdır. Geleneksel sınav ve ödev anlayışıyla bu çağın gençliğini ne ölçebilir ne de yetiştirebiliriz.
Sözlü sınavlar, tartışma temelli değerlendirme sistemleri, gerçek dünyaya dayalı projeler, denetimli yazılımlar ve üretken yapay zekâ araçlarının kontrollü entegrasyonu bir zorunluluktur. Üniversiteler, değerlendirme sistemini yeniden tasarlamak ve öğrenciye “bizzat üretme, düşünme, analiz etme” sorumluluğu yüklemek durumundadır.
Öğretim Üyelerinin ve Yöneticilerin Yeni Sorumlulukları
Üretken yapay zekâ çağında öğretim üyelerinin rolü, salt bilgi aktarıcı olmaktan çıkıyor. Akademisyen, artık rehber, sorgulayıcı ve etik değerlerin koruyucusu olarak konumlanmak zorunda. Üniversite yönetimleri ise hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler için “yapay zekâ okuryazarlığı”, etik kurallar, yazılımlar ve politika rehberleri oluşturmalı.
Bugün artık, “Yapay zekâ ödev yazdı mı?” yerine, “Bu öğrencinin düşünce yapısı, analiz becerisi, etik refleksi nasıl?” sorusunu öne almak mecburiyetindeyiz. Üniversite, insana özgü üretkenliğin, eleştirinin, değer üretiminin ve sorumluluğun merkezi olmalı; üretken yapay zekâ ise bir “yardımcı”, “araç” ve “çarpan” olarak görülmelidir.
Geleceğe Yönelik Stratejik Vizyon
Dünyada önde gelen üniversiteler, üretken yapay zekâyı yasaklamak yerine, kontrollü ve bilinçli bir şekilde eğitime entegre etmeye başladı. MIT, Stanford, Oxford gibi kurumlar, öğrencilerine yapay zekâ ile çalışmayı, etik üretim yapmayı ve algoritmaların sınırlarını öğretmeyi öncelik haline getirme çabasına girdiler. Türkiye’de de üniversiteler, ulusal rekabet gücünü kaybetmemek ve yeni nesli çağa uygun donatmak için bu vizyonu benimsemek zorunda.
Üretken yapay zekâ çağında üniversite, bilginin ötesinde; anlamın, değerlerin, insani bağların ve toplum için faydanın üretildiği, tartışıldığı, geliştirildiği bir “yaşam merkezi” olmalıdır. Teknolojiyi insan için bir araç haline getiren, insanı ise merkeze alan üniversite modeline ihtiyacımız var.
Sonuç: Üniversiteyi Yeniden Düşünmek
Üniversitelerimizin değerli yöneticilerine ve kıymetli hocalarımıza çağrımız açıktır: Üniversiteyi ve yükseköğretimi, üretken yapay zekâ devrimini bir tehdit olarak görmekten vazgeçip, insanı ve toplumu daha ileriye taşıyacak büyük bir fırsat olarak yeniden kurgulamalıyız. Artık bilgiye erişim tek başına bir anlam ifade etmiyor; asıl ihtiyaç, bu bilginin etik değerlerle harmanlanması, topluma ve insana dokunan anlamlı bir yapıya dönüşmesidir. Üniversiteler, sadece mezuniyet belgesi veren kurumlar olmaktan çıkmalı; anlam inşa eden, sorumluluk ve etik bilinci aşılayan, analitik ve üretici düşünen liderler yetiştiren canlı bir ekosisteme dönüşmelidir.
Bugün, değer üretmek, etik düşünceyi yaygınlaştırmak ve insana dokunan bir eğitim modeli inşa etmek, çağımızın en büyük ve ertelenemez görevi olarak karşımızda duruyor. Üniversiteler bu büyük dönüşümde köprü vazifesi görmeli, bilgiyle beraber irfanı, teknolojiyle beraber hikmeti, akılla beraber vicdanı da yeni nesillere kazandırmalıdır. Cesurca yenilenmeli, kabuklarını kırmalı, geleceğin liderlerini ve öncülerini yetiştirme sorumluluğunu üstlenmelidir.
Tam da bu noktada, yarın “Üretken Yapay Zekâ Çağında Üniversiteler İçin Politika Önerileri” başlığıyla, yükseköğretim kurumlarımızın hem bugününü hem de yarınını inşa edecek yol haritasını, somut stratejiler ve uygulanabilir adımlar çerçevesinde ele alacağız. Bu dönüşümün ancak ortak akıl, cesaret ve vizyonla mümkün olacağına inanıyor, yeni nesil üniversite modeli için hep birlikte düşünmeye ve üretmeye davet ediyorum.
Saygılarımla
Taşkın Koçak