Çinliler, Fabrika mı Kuruyorlar, Geleceğimizi mi Şekillendiriyorlar?

Çin’in Türkiye Hamlesi ve Sanayimizin Stratejik Sınavı**

Bir ülkenin kaderi, yalnızca aldığı yatırımlarla değil, o yatırımları nasıl yönettiğiyle yazılır. Bugün Türkiye, küresel ticaret savaşlarının gölgesinde, tarihî bir kavşakta duruyor. ABD ile Çin arasında yıllardır süren ekonomik rekabet, artık sadece iki süper gücü değil, onlarla iş yapan tüm ülkeleri etkiliyor. Ve şimdi, o küresel savaşın yeni cephesi Türkiye olmuş durumda. Dev sermaye dalgalarıyla gelen Çin, sadece fabrika değil, gelecek inşa ediyor.

Trump döneminde Çin mallarına uygulanan %145’lik gümrük vergisi, Çin’in %125’lik misillemesiyle karşılık buldu. Bu sertleşen ticaret ortamında Çin, alternatif rotalar aramaya başladı. Hedefteki ülkelerden biri: Türkiye. İlk bakışta kulağa hoş gelen bu yatırım furyası; istihdam, ihracat ve üretim artışı gibi avantajlar sunsa da, uzun vadede bağımlılık, teknoloji transferi eksikliği ve ekonomik teslimiyet gibi tehditleri de beraberinde taşıyor.

Türkiye’de Kaç Çinli Şirket Var, Hangi Sektörlerde Faaliyetteler?

Son verilere göre Türkiye’de faaliyette bulunan Çinli şirket sayısı 1.200’ü aşmış durumda. Bu şirketlerin toplam doğrudan yatırım miktarı ise 7 milyar doları geçti. Ve bu rakam her geçen yıl hızla artıyor. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta şu: Bu yatırımların çoğu sadece sermaye değil, aynı zamanda kontrol ve nüfuz da içeriyor.

Başlıca yatırım yapılan sektörler şunlar:

  • Otomotiv:

BYD (Build Your Dreams) – 2024 yılında Tesla’yı geride bırakan bu dev elektrikli araç üreticisi, Manisa’da 1 milyar dolarlık yatırım yaparak yıllık 150.000 araç kapasiteli bir fabrika kuruyor. 5.000 kişiye istihdam sağlayacak.

Chery – Samsun’da dev bir üretim tesisi planlıyor.

SVM Motor – Türkiye’yi Balkanlar ve AB için üretim üssü olarak konumlandırdı.

  • Enerji ve Elektronik:

China Energy, WTN Elektrik ve Kayshaan GP gibi Çin’in enerji devleri, sadece üretim değil, altyapı ve dağıtım kontrolü de kuruyor. Bu üç firmanın toplam yıllık geliri 62 milyar doların üzerinde.

  • Batarya ve Maden Teknolojileri:

Çin, Türkiye’deki nadir element kaynakları ve maden sahalarına da ilgi gösteriyor. Bu alan, geleceğin teknolojisi için stratejik önemde.

Peki tüm bu yatırımlar Türkiye’nin lehine mi? Yoksa uzun vadede bizi Çin’in taşeronu haline mi getiriyor?

Çin’in Gerçek Niyeti: Montaj Değil, Kontrol

Bu yatırımların ardında sadece ekonomik fırsatlar değil, jeopolitik bir strateji var. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Türkiye’yi sadece üretim üssü değil, aynı zamanda Avrupa, Afrika ve Orta Doğu’ya açılan lojistik bir köprü olarak görüyor. Ancak bu köprüden geçen sadece mallar değil; etki, bağımlılık ve denetim de…

Çin, Türkiye’ye yatırım yapmıyor; Türkiye’yi konumlandırıyor. Bu yatırımların çoğunda know-how transferi, ortak Ar-Ge, yerli mühendis şartı gibi unsurlar neredeyse hiç yok. Kâr transferi ise Çin merkezli gruplara gidiyor. Bu, klasik anlamda bir “yatırım” değil; modern bir ekonomik yayılma biçimi.

Riskler Nedir? Gelecekte Ne Olabilir?

Teknolojik Bağımlılık: Türkiye’de üretim artıyor gibi görünse de, teknoloji hâlâ Çin’in elinde. 5 yıl sonra rekabet edemeyecek duruma gelen yerli sanayi için büyük bir tehdit.

Kar Transferi: Üretilen araç, batarya ya da enerji ürünlerinin katma değeri büyük oranda Çin’e gidiyor. Türkiye sadece “işçilik” sağlıyor.

 Algı Riski: Türkiye, Avrupa’da “Çin’in üretim uzantısı” olarak algılanmaya başlayabilir. Bu, uzun vadede dış ticaret ortaklarımızla güven ilişkisini zedeleyebilir.

 Yerli Sanayinin Ezilmesi: Çinli firmaların devlet destekli fiyat rekabeti yerli üreticilerin piyasadan silinmesine yol açabilir.

Çözüm Ne? Türkiye Ne Yapmalı?

Türkiye, Çin sermayesine kapılarını kapatmamalı. Ama bu yatırımlar stratejik süzgeçlerden geçirilmeden kabul edilmemeli. Bu noktada başta Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olmak üzere, tüm devlet kurumlarının uyanık ve sistematik bir vizyonla hareket etmesi elzemdir. Aksi halde kısa vadeli refah, uzun vadeli bağımlılığa dönüşür.

İşte Türkiye’nin bu süreci lehine çevirmesi için atması gereken 5 stratejik adım:

  1. Yerli Katkı Zorunluluğu: Tesislerin %50’sinde yerli mühendis, yazılım ve ekipman kullanımı şart koşulmalı.
  2. Teknoloji Transferi ve Ortak Ar-Ge: Her yatırımda know-how paylaşımı yasal zorunluluk olmalı.
  3. Kar Dağılımı Denetimi: Türkiye’de elde edilen kârların en az %40’ı ülkede tutulmalı ve tekrar yatırıma yönlendirilmelidir.
  4. Veri ve Siber Güvenlik Denetimi: Özellikle enerji ve elektronik altyapı yatırımlarında tüm veri akışı Türk kurumlarının denetimine açık olmalı.
  5. Stratejik Sektörlerde Devlet Ortaklığı: Kritik alanlarda Çinli firmalarla yapılacak yatırımlar kamu-özel ortaklığı şeklinde olmalı.

Çin, Afrika İlişkisine Bakıp Ders Almalıyız.

Afrika’nın başına gelen, bizim de başımıza gelmesin. Çin; Kenya, Zambiya, Nijerya ve Angola gibi ülkelere milyarlarca dolarlık altyapı kredileri vererek limanlar, yollar, enerji santralleri inşa etti. Ancak bu ülkeler borçları ödeyemeyince, stratejik tesisler Çin’in kontrolüne geçti. Sri Lanka, Hambantota Limanı’nı Çin’e devretmek zorunda kaldı. Pakistan’da CPEC (Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru) projesi nedeniyle yüksek dış borç baskısı oluştu. Laos’un hızlı tren hattı da aynı modelle Çin’in eline geçti. Bu örnekler, Çin’in borç diplomasisiyle nasıl etki kurduğunu açıkça gösteriyor. Türkiye benzer tuzağa düşmemeli. Gelen yatırımın görünmeyen şartları iyi okunmalı; uzun vadede kontrolü bizde olmayan projeler, ekonomik egemenliğimizi zedeleyebilir. Çin’le akıllı işbirliği mümkün ama stratejik körlük affetmez.

Sonuç: Güneşi Mi Bekliyoruz, Yoksa Gölgeye Alıştık mı?

Bugün Türkiye’ye gelen Çin yatırımları, bir fırsat gibi görünebilir. Ancak bu fırsatın gerçek bir başarıya dönüşmesi, dışardan gelen sermayeden çok, içeride geliştirilecek stratejik akla bağlıdır. Türkiye, sadece fabrika değil; geleceğini inşa ediyor. Eğer bu inşa sürecini başkalarına bırakırsa, bir sabah kalktığımızda gövdemiz çalışıyor, ama karar başkasının elinde oluyor.

Bu sebeple artık alkış zamanı değil, analiz zamanıdır. Çin’in gölgesi uzundur. Gölgeye sığınan büyüyemez. Türkiye güneşe çıkmak istiyorsa; kontrolü, bilgiyi ve üretimi elinde tutmalıdır.

Gelecek ya akılla inşa edilir…
Ya da bir başkası tarafından dayatılır.

Saygılarımla

Taşkın Koçak

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir