Bir zamanlar savaşın kaderi asker sayısıyla yazılırdı. Tüfekli adam ne kadar çoksa, o kadar güçlüydün. Sonra tanklar, uçaklar, nükleer başlıklar geldi. Silahlar büyüdü ama yine de tetiği çeken parmak insana aitti. Bugünse o parmak yerini bir çipe bıraktı. Artık savaşları parmak değil, algoritmalar yönetiyor.
Bugünün ve yarının sahasında artık asker değil, zekâ savaşacak. Fakat, bildiğimiz zekâ değil. Yapay olanı. Soğukkanlı, duygusuz ama kesin. Ne yorulur, ne korkar, ne de tereddüt eder. 0.3 saniyede karar verir, hedefi belirler, ateşi açar ve arkaya dönüp bakmaz. Çünkü o geri çekilmez, onu korkutan bir şey yoktur.
Artık Asker Saymak Boşuna
Bir ülkenin ordusunda 1 milyon asker olması hiçbir şey ifade etmiyor. Sınırın öbür yanında 100 tane yapay zekâ destekli SİHA varsa, o bir milyonluk ordu diz çöker. Türkiye bunu sahada ilk gösteren ülkelerden biri oldu. Barış Pınarı Harekâtı’nda, Zeytin Dalı’nda, Pençe-Kilit’te… Ama asıl kıyamet Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’nda koptu. Türk yapımı Bayraktar TB2’ler gökyüzüne kalktığında, Ermenistan’ın Sovyet kalıntısı ordusu yerde çivilendi. Tankları, zırhlıları, top bataryaları daha yerinden kıpırdayamadan imha edildi. Çünkü onların ellerinde binlerce asker vardı ama bizim elimizde Teknoloji ve zekâ vardı.
Rusya-Ukrayna Savaşı: Kalabalıkla Kazanılmıyor
Rusya, dünyanın en büyük tank filosuna sahipti. Ukrayna’ya girdiğinde tüm dünya nefesini tuttu: “Şimdi Kiev düşer, sonra sıra Odessa’ya gelir” dendi. Ama olmadı. Çünkü karşılarında sadece asker yoktu. Dronelar vardı. Küçük, sessiz, görünmez… Ama ölümcül. Ukrayna, batıdan gelen teknolojik, yapay zekâ destekli sistemlerle Rusya’nın demir yumruğunu kırdı. Şunu gördük: Sayı üstünlüğü, teknoloji karşısında anlamını yitiriyor.
Hindistan-Pakistan: Süper Güçlük Yetmiyor
Ve şimdi sıcak dosya: Hindistan ve Pakistan. İki nükleer güç, iki dev ordu. Ama artık nükleer başlıklara gerek kalmadan, daha savaş başlamadan masa devriliyor. İnsansız hava araçları, siber saldırılar, otonom kara araçları devrede. Pakistan bir anda cephede üstünlük sağlıyor çünkü sahaya “insan değil, teknolojiyi” sürüyor. 100 bin askeri sayıda bir ordu, 50 yapay zekâ destekli otonom sistem karşısında görünmezleşiyor. Kalabalık bir anlam ifade etmiyor, çünkü vuracak hedef bulamıyor.
Savaşta İnsan Faktörü Geri Çekiliyor
Silahı sıkan artık insan değil. Savaş kararını alan artık kurmay akıl değil, veriyle beslenmiş, milyonlarca simülasyonla eğitilmiş bir algoritma. Bu, hatasız ve pişmanlıksız bir karar mekanizmasıdır. Ne vicdanı vardır, ne yargılanma korkusu. İşte tehlike burada ama aynı zamanda dönüşümün gücü de burada.
Türkiye bu dönüşümde çok kritik bir konumda. Baykar, ASELSAN, ROKETSAN gibi kurumlar, artık sadece silah üretmiyor; yapay zekâ ile düşünen, karar veren, hedefi tespit eden savaş zekâsı geliştiriyor. Bu bir üretim değil, bir medeniyet sıçramasıdır.
Ordu Değil, Zekâ Birliği Kurulmalı
Artık geleceğin askeri birlikleri, klasik tugaylardan oluşmayacak. 10 kişilik bir timin yanında, 100 yapay zekâ destekli robotik sistem görev yapacak. Her biri farklı görev tanımıyla, sahada insanın yerine geçecek. Gözetleme, hedefleme, imha, analiz, geri bildirim… Bunların hepsini insan gibi değil, insanüstü hızla yapacak.
Buna hazır mıyız?
Türkiye Ne Yapmalı?
Şunun altını kalın kalemle çizmek gerekiyor: Bu çağda metal yığını silahlar üretmek tek başına bir güç göstergesi değildir. Asıl mesele, o metale zekâyı kazımaktır. Zekâyla birleşen her silah, sadece bir araç değil; stratejik bir akıl, caydırıcı bir vizyon hâline gelir.
Artık üniversitelerimizde klasik mühendislik bölümlerinin ötesine geçilmeli; “Savaş Yapay Zekâsı” gibi özel ihtisas alanları kurulmalıdır. Her şehirde, gençlerimizin ve mühendislerimizin geleceği yazabileceği “Otonom Savunma Sistemleri Laboratuvarları” açılmalıdır. Bayraktar TB2’nin açtığı ufuk, karada, denizde ve uzayda çok daha ileriye taşınmalıdır.
Milli savunma artık sadece makine üretmekle yetinemez. Bu çağda kuantum işlemcilerle düşünen, siber saldırıları öngören, uzaydan veri toplayan, gerçek zamanlı karar verebilen yapay zekâ destekli sistemler geliştirmek zorundayız.
Ve en önemlisi: Türkiye, tüm savunma unsurlarını birbirine bağlayan, kendi arasında konuşan, veri alışverişi yapan bir savunma zekâ ağı kurmalıdır. Bu dönüşüm başladı, Türkiye bunu yapıyor. Ama daha yolun başındayız. Şimdi bu yolu hızla açma, derinleştirme ve geleceği inşa etme zamanıdır.
Son Söz: Kurşun Yetmiyor, Kod Kazanıyor
Bugünün ve yarının savaşlarında mermi değil, veri akacak. Siper değil, sunucu çökecek. Cephe değil, uydu düşecek. Silah değil, yazılım konuşacak. Ve kazanan, çok olan değil, akıllı olan olacak.
Artık orduyu asker değil, zekâ eğitir. Sınırı tank değil, algoritma korur. Devleti ise lider değil, vizyon yönetir.
Ve bu vizyonu kuracak olanlar, bugünden buna hazırlananlardır. Taşkın Koçak olarak çağrımı yineliyorum:
Türkiye, orduyu değil, yapay zekâyı büyütmelidir.