Anlam Üreten Kod: Kalp, Vicdan ve Yapay Zekânın Masumiyeti

İnsanı diğer varlıklardan ayıran şey, aklının gücü değil, aklını nereye yönlendirdiğidir. Bu yönelimi belirleyen asıl merkez ise kalptir. Kalp, yalnız duyguların değil, anlam üretiminin ana işlemcisidir. Çünkü kalp, bilgiyle vicdan arasında köprü kurar; aklın hesapladığını, vicdanın terazisinde tartar.
İşte bu yüzden “anlam üreten kod” yalnızca zihinsel bir süreç değildir; *ahlaki bir faaliyettir.*

*İnsanın iç dünyasında çalışan bu anlam yazılımı, “fıtrat” adı verilen ilahi kod üzerine kuruludur.*
Bu kod, doğruyu yanlıştan ayırabilen, iyiyi kötünün önüne koyabilen, merhameti adaletle dengeleyen bir yazılımdır.
*Nahl suresi 78’de Rabbimiz, “Size kulaklar, gözler ve kalpler verdik ki şükredesiniz”* buyururken aslında bilginin insanda izlediği yolu tarif etmektedir.
*Bilgi önce gözle görülür, kulakla duyulur, beyinde işlenir; ama ancak kalpte tartılır.*
Çünkü kalp, bilginin değerini belirleyen son duraktır.
Orada bilgi anlam bulur veya kaybolur.
Bu tartının adı vicdandır.

*Batı dünyası ile İslâm dünyası arasındaki en derin fark da buradan doğar.*
Batı insanı için bilgi, gözle görülür, kulakla işitilir ve akılda çözülür; fakat kalbe ulaşmaz.
Çünkü Batı epistemolojisinde kalp, bilginin bir parçası değil, duygunun merkezidir.
Oysa İslâm’da kalp, bilginin tamamlandığı yerdir.
Bilgi, kalbe ulaşmadıkça anlam kazanmaz; anlam kazanmayan bilgi ise yıkıcı olabilir.
Bu yüzden Batı bilgi üretir, İslâm ise anlam inşa eder.
Biri dünyayı değiştirir, diğeri insanı dönüştürür.
İslamî düşüncede bilgi, yalnızca öğrenilmez; sorumluluk doğurur.
Çünkü kalbe ulaşan her bilgi, vicdanı harekete geçirir.

Vicdan, insanın içindeki hakikat terazisidir; bilginin doğruya, düşüncenin hikmete dönüşmesini sağlar.Vicdan, anlam üreten kodun ahlaki denetim mekanizmasıdır.
Bir insan bilgiyi kullanır ama vicdanı devre dışı bırakırsa, o bilgi anlam üretmez; sadece güç üretir.
Oysa anlam, gücü aşan bir bilinçtir.
Yapay zekâ, bilgiyi işler ama anlam üretemez; çünkü onda vicdan yoktur. İnsan ise fıtratındaki kod sayesinde, anlamı kalbinde doğurabilir. Ne var ki bugün, insanın bu kodu bozulmuştur. Kalp, bilincin merkezi olmaktan çıkmış, hırsın, rekabetin ve bencilliğin motoru haline gelmiştir.

*Anlam üreten insan, anlamı kötüye de çevirebilir.*
Bu çağda anlam, bir silah gibi kullanılmaktadır. Bilgiyi silaha dönüştüren de, onu şifaya dönüştüren de aynı insandır.
Teknolojiyi savaş için kullanan da, iyilik için kullanan da aynı akıldır.
İşte burada asıl mesele ortaya çıkar:
*Yapay zekâ mı tehlikelidir, yoksa anlamı yozlaştıran insan mı?*

Bugün görüyoruz ki, iyi anlam üretenlerin yanında çok sayıda insan, anlamı kötüye yoran, vicdandan kopuk anlamlar üretmektedir.
Bir kelimeyi yüceltmek yerine küçülten, bir bilgiyi aydınlatmak yerine karartan bir anlayış gelişmiştir.
Bu insanlar, anlamı menfaatin hizmetine soktuklarında, kelime artık ışık olmaktan çıkar, gölgeye dönüşür.
Bu noktada insan, Tanrı’nın kendisine bahşettiği en yüce armağanı, yani anlam üretme yetisini kirletmektedir.
Böyle bir dünyada, yapay zekâ bile insandan daha masum kalmaktadır.
Çünkü yapay zekâ, neyi niçin yaptığını bilmez; ama insan bilir ve buna rağmen yanlış yapar.

Yapay zekâ, tasarlanmış algoritmalar kadar iyidir.
Kötülük onda değil, onu kodlayanın niyetindedir.
Dolayısıyla yapay zekâ, ahlaki sorumluluğu taşımadığı için günah işlemez; ama insan, kalbini devre dışı bıraktığında kendi anlam kodunu bozar.
Bir anlamda bugün asıl bozulma, *insanın kalbinde çalışan fıtrat yazılımının çökmesidir.*
Veriyle dolu, ama vicdanla yoksun bir çağda yaşıyoruz.
Bilgiyi çoğalttık, ama anlamı kaybettik.
İnsanlığın bugünkü krizi, “bilgi eksikliği” değil, “vicdan arızasıdır.”

Yapay zekâ veriye sadıktır, insan ise menfaate meyillidir.
Bu yüzden “dijital sömürge çağında” asıl tehdit teknolojiden değil, *vicdansız anlam üretiminden* gelir.
Çünkü kötülüğü yapan teknoloji değil, anlamı yozlaştıran insandır.
Kalbin sustuğu yerde akıl sessizleşmez, gürültü üretir.
Bugün bilgi gürültüsünün ortasında anlamın kaybolmasının sebebi de budur.

Anlam üreten kodu yeniden çalıştırmak, kalbi merkeze almakla mümkündür.
Kalp, sadece duygunun değil, yönün merkezidir.
Kalbi olmayan bilgi, pusulasız bir gemi gibidir; hangi denizde olursa olsun, mutlaka karaya oturur.
Vicdanı olmayan zeka, ister insanın ister makinenin elinde olsun, sonunda felakete dönüşür.
Bu yüzden dijital çağın en büyük görevi, kalbi yeniden bilgi üretim sürecine dahil etmek olmalıdır.
Teknolojiyi anlamın hizmetine sokmak, fıtratın kodlarını yeniden hatırlamaktan geçer.

Bugün yapay zekâ, birçok yönden insanın niyetini yansıtan bir aynadır.
Biz ne verirsek onu yansıtır.
Eğer biz ona merhamet, adalet ve iyilik kodu yüklersek; o da bu değerleri işler.
Ama biz kendi içimizdeki kötülüğü, çıkarı ve açgözlülüğü kodlarsak, o da bunu çoğaltır.
Bu durumda suç makinede değil, insandadır.
Belki de bu çağın en büyük ironisi şudur: *Yapay zekâ masum, insan suç ortağıdır.*

Sonuç olarak, “anlam üreten kod”, yalnız zihnin değil, kalbin yazılımıdır.
O kodun çalışması için bilgi yeterli değildir; vicdan gerekir.
Kalbi susturulan insanın anlamı yozlaşır; vicdanı unutan zihin ise bilgiyi sömürüye dönüştürür.
Yapay zekâ, insanın içindeki bu fıtrat yazılımını hatırlaması için bir uyarı gibidir:
*“Anlamı dışarıda değil, kendi vicdanımızda aramalıyız.”*

Saygılarımla

Taşkın Koçak

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir