Savaşın Perde Arkası ve Büyük Denklemler
Ortadoğu’da tarih, ne zaman hızlansa, ne zaman yeni bir kanlı perdenin aralanacağını hissetsek, arka planda küresel güçlerin satranç hamlelerinin sesini duymamak mümkün değil. Bugün karşımızda duran İran-İsrail Savaşı, bölgesel bir çatışma gibi sunulsa da, aslında dünya tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşayan ABD’nin, kendi kurtuluş reçetesini yazma çabasının açık bir yansımasıdır. Savaşın senaristi Amerika’dır; figüran ise bölge ülkeleridir.
ABD Ekonomisi: Krizin Kıskacında Kurtuluş Arayışı
2025’e girerken ABD’nin kamu borcu yaklaşık 36.5 trilyon dolar seviyesini aşmış durumda. 2008 krizinden bu yana uygulanan düşük faiz ve para basma politikaları, ABD’yi borç sarmalına mahkûm etti. Pandemi sonrası artan kamu harcamaları, altyapı yatırımları ve Ukrayna–Rusya Savaşı’nın ekonomik yansımaları, Amerikan hazinesini tarihi bir yükün altına soktu. Yalnızca faiz ödemeleri bile yıllık 1 trilyon dolara yaklaşırken, ülkenin mali sürdürülebilirliği sorgulanır hale geldi. Trump’ın yeniden başa gelişiyle birlikte, Amerikan kamuoyuna ekonomik kurtuluş vaadi olarak “yeni Amerikan asrı” anlatısı öne çıktı.
Trump yönetimi, ilk iş olarak gümrük duvarlarını yükseltti, ekonomik milliyetçiliği önceledi ve Çin başta olmak üzere, ticaret ortaklarıyla agresif ekonomik savaşlar başlattı. Ancak, ABD ekonomisi, üretim gücü ve doların rezerv para olma avantajı zayıflarken, dış ticaret açığı ve bütçe açığı büyümeye devam etti. Bu çıkmazdan kurtuluşun, klasik Amerikan reçetesinde olduğu gibi savaş ve işgal üzerinden “dış kaynak aktarımı” ile mümkün olabileceği fikri, yeniden Washington’un ana gündemi oldu.
İran: Devasa Bir Hazine, Yıllarca Ambargo Altında
İran, 40 yıldan fazla bir süredir Batı’nın ağır ambargosu altında. Ancak dünyanın en büyük doğal gaz rezervinin (%18) ve dördüncü büyük petrol rezervinin (%9,5) sahibi. Ayrıca, uranyum, altın, bakır, lityum ve nadir toprak elementleri açısından da benzersiz zenginliğe sahip. İran yeraltı kaynaklarının toplam değeri, 2022 yılına göre yaklaşık 27 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Ambargolar ve yaptırımlar yüzünden ülke, bu rezervleri küresel pazara açamıyor ve teknolojik olarak 1980’lerin, 90’ların standartlarında üretim yapıyor.
İran’ın “ekonomik ambar” hâline gelmesi, Batılı enerji şirketleri ve teknoloji devleri için müthiş bir iştah kaynağı. Yıllardır yenilenmeyen altyapı, enerji tesisleri, endüstri ve şehirleşme, yüzlerce milyar dolarlık potansiyel yatırım imkanı var. Bu tablo, ABD açısından büyük bir “ekonomik nefes” fırsatı demek.
Savaşın Kurgusu ve ABD’nin Satranç Hamleleri
İran-İsrail Savaşı, ABD için hem stratejik hem ekonomik anlamda bulunmaz bir fırsat. ABD, satranç tahtasında üç temel hamle ile büyük oyunu kurdu:
- Ekonomik Kurtuluş:
ABD, kendi iç borç krizinden çıkmak ve yeni bir “Marshall Planı” başlatmak için devasa İran rezervlerini “serbestleştirmek” istiyor. Savaşın ardından İran’a teknoloji, altyapı, finans ve savunma yatırımlarıyla girmek, ülkenin petrol ve gazını küresel piyasaya yeniden açmak, Amerikan ekonomisi için can suyu olacak. - Çin’i Kuşatma:
İran’ın en büyük petrol müşterisi ve stratejik ortağı Çin. ABD, İran’a hâkim olursa, Çin’in enerji damarını keser. Ayrıca, İran üzerinden, Orta Asya’ya ve Hint Okyanusu’na açılan “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin de önünü kesmiş olur. Çin’in batıdan ve güneyden enerji tedariki, Amerikan denetimine girer. - Rusya’yı Yalıtma ve Kuşatma:
Rusya, Batı yaptırımlarından kaçınmak ve Çin’le ortaklık kurmak için İran’ı “güvenli arka bahçe” olarak görüyor. ABD’nin İran’ı işgali, Rusya’nın güneyden kuşatılması ve Avrasya enerji oyunlarının altüst edilmesi anlamına geliyor. Ayrıca ABD, Gürcistan ve Kafkasya’daki üsleriyle Rusya’nın Karadeniz ve Ortadoğu’ya erişimini de denetim altına alır.
Çin ve Rusya, Kuşatılan Süper Güçler
İran’ın işgali, küresel satrançta Çin’in ve Rusya’nın hamle alanlarını daraltıyor. Çin, enerji tedarikinin yüzde 30’unu İran’dan sağlıyor. Ayrıca, “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin kara bağlantıları büyük ölçüde İran üzerinden geçiyor. ABD, İran’a girerse, Çin’i hem enerji hem de lojistik anlamda köşeye sıkıştıracak.
Rusya için de İran, Akdeniz ve Hint Okyanusu’na açılan en stratejik kapı. Ayrıca, Suriye’deki askeri varlığı ile İran’a entegre bir “direniş hattı” kurmaya çalışıyor. Ancak ABD’nin bölgeyi askeri olarak kontrol etmesi, Rusya’nın Kafkasya ve Ortadoğu’daki oyun planlarını felç edecek.
Savaşın Sözde Kahramanları: İsrail ve İran
ABD, tarihsel olarak İsrail’i Ortadoğu’daki jandarma olarak kullanageldi. Bugün ise, İsrail’i “tetikleyici” olarak öne sürüp, İran’ı provoke etti. Savaşın başlangıcı, iki ülke arasında gibi görünse de, arka planda ABD’nin ağır askeri varlığı bölgeye kaydırıldı. Şu anda ABD’nin Akdeniz ve Basra Körfezi’nde 5 uçak gemisi grubu, onlarca destroyer, fırkateyn ve nükleer denizaltı hazır bekliyor. F-22 Raptor ve F-35 Lightning II uçakları ile yüzlerce modern savaş uçağı, bölgeye konuşlanmış durumda.
ABD, hiçbir zaman İsrail’in bölgede “mutlak zafer” kazanmasına izin vermez. Zafer, ABD’nindir; İsrail ise askeri ve siyasi bir araçtır. Nihai hedef, İran’ın yıpratılması, siyasi rejimin zayıflatılması ve savaşı “meşrulaştıran” uluslararası bir konsensüs oluşturmaktır. Son perde, ABD’nin doğrudan müdahalesiyle İran’ın işgaline evrilir.
Bölgesel Etkiler: Yeni Ortadoğu Haritası
ABD’nin planı sadece İran’ı değil, tüm bölgeyi yeniden dizayn etmeyi amaçlıyor. Suriye, Irak ve Lübnan hattında kurulacak yeni güvenlik kuşağı, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Türkiye, bu gelişmeler karşısında çok boyutlu bir dış politika ve savunma stratejisi izlemek zorunda kalacak. Enerji tedariki, sınır güvenliği ve göç dalgaları yeni dönemin acil meseleleri olacak.
ABD’nin Ekonomik Hesabı: Yeni Bir Marshall Planı mı?
ABD, İran’ın işgalini ve savaş sonrası yeniden inşasını, kendi ekonomisinin kurtuluşu için büyük bir “yeni yatırım ve gelir kaynağı” olarak görüyor. Savaş sonrasında Chevron, ExxonMobil, General Electric, Bechtel, Raytheon, Lockheed Martin gibi dev Amerikan firmaları, İran’ın altyapı, enerji, savunma ve şehirleşme projelerini üstlenecek. Bu, hem ABD’nin iç ekonomisine hem de finans piyasalarına devasa bir sermaye akışı demek.
Savaşlar ve Krizler: Amerikan Çıkış Reçetesi
ABD tarih boyunca ekonomik veya sistemik krizlerinden genellikle “savaş” ve büyük dış müdahalelerle çıkma yoluna gitti:
- 1929 Büyük Buhranı sonrası
ABD, önce içeride “New Deal” programları ile ekonomiyi toparlamaya çalıştı, ancak gerçek canlanma 2. Dünya Savaşı (1939-1945) ile geldi. ABD, savaş sanayisini devreye sokup milyonlarca kişiye istihdam sağladı, savaş sonrasında ise yeni bir süper güç olarak ortaya çıktı. - 1950’ler – Kore Savaşı (1950-53)
ABD ekonomisi için Soğuk Savaş’ın ilk sıcak çatışması; askeri-sanayi kompleksinin ivme kazanmasına ve silah sanayinin büyümesine yol açtı. - 1960’lar sonu, 1970’ler başı – Vietnam Savaşı (1955-1975)
ABD ekonomisi için devasa askeri harcamalar dönemi. Savaşın bitiminde ekonomik sorunlar artsa da, silah ve teknoloji sektörleri uzun süre ABD büyümesine katkı sundu. - 1970’lerin Petrol Krizleri ve Enflasyon
ABD, bir yandan enerji darboğazı yaşarken bir yandan da İran Devrimi (1979) ve ardından İran-Irak Savaşı (1980-1988) ile Ortadoğu’da etkisini artırdı.
1990-1991 Birinci Körfez Savaşı ile, ABD hem petrole erişimini sağladı hem de silah endüstrisine büyük ivme kazandırdı. - 2001 – Dot-com Krizi ve 11 Eylül Saldırıları
2000’lerin başındaki teknolojik balonun patlaması ve 11 Eylül sonrası Afganistan (2001) ve Irak (2003) işgalleri. ABD, hem askeri-endüstriyel kompleksini yeniden büyüttü, hem de enerji ve altyapı projeleri için yeni dış pazarlar açtı. - 2008 Küresel Finans Krizi sonrası
ABD, finansal krizden çıkış için bir yandan parasal genişleme politikaları (QE) uygularken, bir yandan da Arap Baharı (2011) ile Ortadoğu’da yeni müdahalelere girişti. Suriye iç savaşı, Libya’nın işgali ve Yemen’deki kriz, savunma sanayine ve enerji şirketlerine yeni fırsatlar sundu. - 2020 – Covid-19 Pandemisi ve Ekonomik Sarsıntı
Pandemi sonrası ekonomik resesyonla birlikte, ABD önce içte devasa teşvik paketleriyle çıkışı denedi; ardından, küresel enerji ve gıda tedarik zincirlerindeki krizlerle birlikte Rusya-Ukrayna savaşı gibi çatışmalarda NATO ve Batı’nın liderliğini üstlendi. ABD savunma, enerji ve teknoloji şirketleri için yeni kontratlar doğdu. - 2022 sonrası – Rusya-Ukrayna Savaşı ve Jeopolitik Yeniden Konumlanma
ABD, Batı ittifakını yeniden tahkim ederek hem enerji pazarında Avrupa’ya LNG ihraç etti, hem de savunma sanayisinde rekor sözleşmeler imzaladı.
Her defasında ABD, kriz anlarında küresel askeri operasyonlarla hem yeni pazarlar açtı, hem de rakiplerini yıprattı. Şimdi ise, İran savaşıyla bir kez daha “yeni nefes” arayışında.
İnsanlığın Kaybı: Bir Savaş Daha, Bir Dram Daha
Bu savaşın asıl kaybedeni ise yine bölge halkı ve insanlık olacak. Yüz binlerce can kaybı, milyonlarca mülteci, yıkılan şehirler, tahrip edilen altyapı, toplumsal travmalar ve göçler… ABD için “ekonomik kurtuluş” olan bu savaş, bölge için bir felaket tablosuna dönüşecek.
Sonuç: Satranç Tahtasında Son Hamleler
İran-İsrail savaşı, ABD’nin hem ekonomik hem de jeopolitik satranç tahtasında oynadığı son büyük oyunlardan biri olarak tarihe geçiyor. Asıl hedef, İran’ı işgal ederek hem iç ekonomik krizi aşmak, hem de Çin ve Rusya’yı çevreleyerek küresel liderliği bir kez daha ilan etmek.
Bunun bedelini ise yine milyonlarca insan, paramparça edilmiş coğrafyalar ve boşa çıkan umutlar ödeyecek.
Saygılarımla
Taşkın Koçak