Taşkın Koçak

Petrol Fosil Yakıt mı?

Bugünlerde Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşadığımız gerilimin bir parçası olan petrol, bulunduğu günden beri dünyanın en stratejik ve en özel enerji kaynağı oldu. Henry Kissinger “petrol; kendisini elinde tutan ülkeleri kontrol eder’’ diyerek aslında bu madenin ne kadar önemli olduğunu ve gücü temsil ettiğini bize bildirmektedir. Tabii ki bu hususta, yani petrol konusunda; dünya çok kötü bir imtihan verdi. Birçok savaşın çıkmasına ve milyonlarca insanın bu uğurda yok olmasına neden oldu. Aynı zamanda kara elmas olarak ta anılan ve çok kıymetli olan bu madenin, yani petrolün oluşumunu; jeologlar eskiden yaşamış hayvansal ve bitkisel canlıların kalıntılarından meydana geldiğini ve bunun fosil bir yakıt olduğu kararına vardılar ve böyle tanımladılar. Acaba bu maden gerçekten fosil bir yakıt mı?

Petrolün fosil olmadığını iddia eden bir çok bilim adamı olduğu gibi, bu konuyu dünyada ilk duyuran kişi ise Amerikalı Leroy Fletcher Prouty’dir. Leroy, ABD hava kuvvetlerinde albay olarak görev yapmış, ayrıca John F. Kennedy’nin genelkurmay başkanının özel operasyonlar şefliğini de yürütmüştür. Leroy, 1943’de ABD Jeolojik araştırma kuruluşunun petrol araştırmasını yapan ekip ile Suudi Arabistan’a gitmiş. Arabistan, İran ve Mısır gibi ülkelerdeki petrol çalışmalarına da katılan Leroy Fletcher, petrolün fosil olmadığını söylemekteydi ve bu konudaki görüşlerini aşağıda kendisi ile yapılan bir röportajda şöyle dile getirmiştir:

Kendisine sorulan soru; Son konuşmamızda Petrol’ün düşündüğümüz şey olmadığından, yani fosil yakıt olmadığından bahsediyordunuz. Eğer fosil değilse bir mineral mi? Öyle değilse o zaman petrol nedir?

L. Fletcher Prouty: İnsanlar petrolü ilk bulduklarında, başlangıçta buharlı motorların akslarında, tekerleklerinde, demiryolu araçlarının parçalarında ve çeşitli makinalarda yağlayıcı madde olarak kullanıyorlardı.

20.yy’ın başında petrol sadece bir yağlayıcı madde olmaktan çıkıp yakıta dönüştü ve bu onu değerli kıldı. Rockefeller iş dünyasında en akıllı iş adamıydı, parasının çoğunu petrolün nakliyatı ve satışıyla kazanmıştı ama, bir şeyin farkına varmışlardı: Petrole fiyat koymak, suya fiyat koymak gibi bir şeydi. Kesin bir fiyatı yoktu ve toprağın altında var olan bir maddeydi. İlk zamanlar petrolün çoğu yüzeye yakındı ve çok derine inmeden kolayca petrole ulaşabiliyorlardı. Rockefeller ve firması petrolün fiyatını yukarı çekebilmek ve daha fazla kar edebilmek için çok nadir bulunan bir şey olduğu fikrini öne sürerek, sanki birkaç varil daha çıkardıktan sonra muhtemelen bitecekmiş gibi bir algı oluşturmaya başladılar ve bunu da başardılar.

1892’de Cenevre’de bilim adamları fosil ve organik maddelerin ne olduğunu belirleme amaçlı bir sözleşme için bir araya geldiler. Bu sözleşmeye göre, bir maddenin organik olabilmesi için hidrojen, oksijen ve karbondan oluşması gerekmekteydi. Ölü bir ağacı analiz ederseniz; hidrojen, karbon ve oksijenden oluşur. Çimler, hayvanlar ve bizler de, hatta yaşayan tüm canlılar da aynı şekilde.

Cenevre sözleşmesine Rockefeller birkaç bilim adamı gönderdi. Bu bilim adamları “petrol, hidrojen, oksijen ve karbon içeriyor” dediler. Bu yüzden “petrol de, daha önce yaşamış olan canlıların bozulmasından oluşmuş olmalı” savını ortaya sundular. Oyunu akıllıca oynayıp Cenevre sözleşmesinin sonunda, petrolü daha önce yaşamış canlıların kalıntısı olarak tanımlattırdılar. Sonrasında petrol, tüm dünyada fosil yakıt olarak bilinmeye başlandı.

Fosil: uzun yıllar önce yaşamış canlıların kalıntılarıdır. Pek tabi ki, bilmemiz gereken başka bir şey daha var; Dünyada hiçbir zaman 4900 metrenin altında bir fosil kalıntısı bulunamadı. Bunu bilim adamları söylüyor. 4900 metreyi bırakın, bizler 7000 metreden 9000 metreden hatta 10.000 metre’den her gün petrol çıkarıyoruz. İşte bu sebeple, bu maddenin aslında fosil yakıt olmadığını biliyoruz. Petrole; halkın zihninde, “tükenmekte olan değerli bir şey olduğu”nu hissetmesi için “fosil yakıt” denir. Eğer petrolün ne olduğunu biliyorsan, çok uzunca bir süre bitmeyeceğini anlarsın. Sudan sonra, yeryüzünde en yaygın ikinci sıvıdır. Bütün bunlar geçmişte petrolün başında olan insanların, petrolün fiyatını en yüksek fiyata çekme girişimleriydi. Bu onlar için karlı bir iş. Bunu yapabilmek için de, her zaman “elimizde çok az kaldı, en son varildeyiz” diyecekler. Beni rahatsız eden esas konu ise, petrolün jeoloji kitaplarında bile “fosil yakıt” olarak geçiyor olmasıdır. Demek ki, bir şekilde hepsi satın alınmışlar.

ABD hükümeti tarafından yürütülen federal enerji personel seminerine katılmıştım. Enerji krizi sırasında, demiryolu endüstrisinin temsilcisiydim. Enerji bakanı, Havayolu endüstrisi temsilcileri, senatörler, CIA, Savunma departmanı, Dış işleri bakanlığı, Henry Kissinger ve arkadaşları oradaydı. Hükümettin en iyi adamları katılmışlardı ve federal enerji personeli seminerini dinliyorlardı. Bu seminerlerde dört yıl boyunca ülkenin önde gelen insanlarına bir propaganda öğretiyorlardı ve bunun amacı Kissinger’ın seminerde kendi konuşma zamanı geldiğinde belirttiği gibi, petrol için dünya fiyatı oluşturulmak istenmesiydi. Başka bir deyişle, “30 sentlik bir galon neden 90 sent olmasın? Bir dünya fiyatı oluşturalım” diyorlardı. Bu onların amacı ve bunu her şeyde yapmak istiyorlar. Neleri kontrol ettiklerini fark edemiyoruz bile. Petrolde olsun ya da başka şeylerde olsun, neredeyse her şey kategorize edilmiş. Dünyada hammadde fiyatlarını belirleyen bu güçlerin, petrole “fosil yakıt” demeleri de bu sömürü sisteminin bir parçasıdır.

Arthur Kantrowitz, kendisi Kantrowitz Laboratuvarlarının başındaydı. Bu laboratuvar Boston’da yerleşikti ve aynı zamanda kendisi bilim dünyasının da büyük bir insanıydı. Kantrowitz ve ben, bir masanın etrafında oturuyorduk. Seminerde masanın etrafında genç jeologlar da vardı ve ben muhabbeti başlatmak için Kentrovitz’e dönüp kendisine, konuşmacıların fosil yakıt hakkında ne düşündüğünü sordum.

Kendini tutamayıp gülmeye başladı. “Bu durum beni de sinir ediyor” dedi. Kendisi jeologtu ve bu hususta yığınla kalifikasyonu vardı.

Aslında kasıtlı yapmaya başlamıştık, masanın etrafındaki herkes bizi dinlemeye başladı.

Gençlerden biri “siz de burada jeolojist misiniz” diye sordu.

-Evet dedim.

Merakla “neden böyle diyorsunuz” diye sormaya başladılar.

Herkesi şok etmiştik çünkü Kentrovitz’le kimse tartışamazdı, kendisi Einstein gibiydi.

Konuşmaya devam etti: “Her şey 1892’deki garip sözleşmeyle başladı. Bende kalın bir bilim ansiklopedisi var, 15 yıllık. Devan Austin şirketi tarafından yayınlanmış. İşin Rockefeller kısmı yok, ama bütün hikâye orada yazıyor. 1892’de, Cenevre’de petrolün nasıl organik kalıntı olarak kabul ettiklerinin detayları orada var.”

Kantrowitz yanındaki jeoloğa döndü ve “Petrolün fosil yakıt olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?” diye sordu. Adam, “Kesinlikle” dedi ve dört kişi daha bu görüşe aynı şekilde katıldı. Kantrowitz sessizce dinledi ve sonra, “Şimdiye kadar bulunan en derin fosil, deniz seviyesinin yaklaşık 4.900 metre altındaydı. Biz ise 9.000 metre ve daha fazlasından sondaj ile kuyulardan petrol alıyoruz. Fosil yakıt oraya nasıl inebilirdi? Bir zamanlar yaşayan bir madde olsaydı, yüzeyde olmalıydı. Petrole dönüştüyse, yüzeyde ya da yakınında olmalıydı, bu malzemeler bu derinliklere nasıl ulaşabildi? Dahası petrol nedir? Su mu? Petrol su ise, yağ olmadığından aşağı inerdi. Eğer petrol, organik madde ise, o zaman daha hafif olmalıydı ve bu sebepten en üstte olurdu.”

Bu konuşmanın sonunda hepsi, suyun daha ağır olduğunu kabul etti ve bu nedenle, bu organik maddenin Dünya’nın magmasının derinliklerine girmesi için bir çatlak veya başka bir açık alan bulsaydı önce suyun gitmesi ve yağın yüzeye yakın durması gerektiğini onlar da belirttiler. Magmanın mineraller veya organik maddelerin ham bir karışımı olduğu konusunda hemfikir olsak bile, ince bir macun halinde olurdu. Bu da petrolü yapmaz ve petrol olsaydı, yüzeyin yakınında daha ağır maddeler olarak kalırdı.

Petrol, sudan daha hafif olduğu için, yüzey üzerinde veya yakınında olması gerekmektedir. Sudan önce yer altına nüfuz eden organik, fosil bir yakıt olması mümkün değildir.

TPAO petrolün oluşumunu web sitesinde şöyle tanımlamaktadır;

“Petrol ve doğal gaz nasıl oluşmuştur? Hidrokarbonların ve dolayısıyla petrol ve gazın yeraltında nasıl oluştuğu kesinlikle bilinmemekle birlikte, 20. yüzyılın başından beri süregelen bilimsel araştırma sonuçları, tüm hidrokarbonların yaşamını yitirmiş canlıların artıklarının durgun deniz ve göl gibi ortamların tabanında birikmesiyle oluşmaya başladıklarını ortaya koymaktadır. Deniz, göl veya akarsularda yaşamını yitirmiş olan bitkisel ve hayvansal canlılar (yani ölü organizmalar) akarsuların bu ortamlara taşıdığı kum, kil ve mineral tanecikleri ile birlikte dibe çökerek yığılırlar. Bitkisel ve hayvansal kökenli malzemeler mikroskobik boyuttan gözle görülebilecek boyuta kadar değişen büyüklüklerdeki organik artıklardan oluşurlar.”

L. Fletcher Prouty ve Arthur Kantrowitz; her ikisinin de petrolün tanımı hakkındaki bu yaklaşımlarını, yine jeologlara ve konunun uzmanlarına bırakıyoruz. Şahsi kanaatim ise, çocukluğumda petrolün nasıl oluştuğunu, yani fosil bir yakıt olduğunu okulda öğrendiğim günden beri, bu tanım bir türlü aklıma yatmamıştı. Hep “bu nasıl olur” derdim. Ama çok ta bir şey diyemiyordum. Çünkü jeologların hepsi bunu böyle tanımlıyordu. Bize de buna itibar etmekten başka bir yol kalmıyordu. Fakat hiçbir zaman aklen buna onay vermedim. Yerin 5 ile 10 km’lik derinliğine bu fosil kalıntılar nasıl inebilir, bunu o zamanlar anlamlandırmadım ve halen aynı fikirdeyim. O dip derinliğe o kadar malzeme nasıl iner? Bugüne kadar çıkan petrolün miktarını düşünürsek, çok ciddi bir çelişki olduğunu düşünüyorum.

İnsana petrol gibi mükemmel bir nimeti bahşeden Rabbimize hamdü senalar olsun, fakat insanlık bu nimetin kadrini ne kadar bildi, orası tartışılır…

Hürmetlerimle

Facebook
Twitter
Telegram
WhatsApp
Email

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir